Erkeğin cinsel arzusunun odak noktası olmak (Leda gibi) bir onur kaynağıymışcasına methedilirken; kadın başka bir erkeğe aitse (Lucretia ve Susanna gibi), bu durum ataerkil namus anlayışına ters düşeceğinden bedeli her zaman kurban ödüyordu.
Nerede olursa olsun resimler tarafsız kalamaz. Kendimize ve diğer insanlara karşı tavır almamıza neden olur; tarih, kültür, ırk, cinsel kimlik ve daha bir çok konuya dair anlayışımızı şekillendirir.
Edgar Allan Poe, 1846 tarihli yazısında “Genç bir kadının ölümü hiç şüphesiz dünyanın en şiirsel konusudur,” demiştir. İşte bu şiirsellik arzu ve özlemin karışımıdır.
En değerli sanat eserlerinde ve politik simgelerde (ayrıca sosyal medyada) kadının pasifliğini ve mağduriyetini yüceltirken aynı zamanda kadınlar, bu imgelerden sıyrılmadıkları için, erkek şiddetine maruz kaldıklarında güç göstermeyip “mağduru oynadıkları” için eleştiriyoruz.