“Mantık yasası der ki: Tutarlılık olmadan ne düşünce ne de gerçeklik olabilir. Diyalektik beyan eder: Çelişkiler olmaksızın ne düşünce ne de gerçeklik vardır.”
İnsan (insan türü): onun fiziksel ve fizyolojik varlığı gerçekten de dünyanın ölçüsüdür - tıpkı Protagoras’a ait eski sözün ifade ettiği gibi. Bunun sebebi, yalnızca bildiklerimiz bünyemize göreli olduğundan değil, daha çok bize sunulan dünya (doğa, yeryüzü, gökyüzü diye adlandırdığımız şey, beden ve bedenin toplumsal ilişkilere dahil olması vs.) bu bünyeye göreli olduğundandır. A priori kategorilerle değil, duyularımızla ve kullandığımız araçlara görelidir. Daha felsefi bir şekilde söylersek: başka bir ölçek dünyayı başka belirlerdi. Yaşadığımız dünyanın aynısından mı söz ediyoruz? Şüphesiz, ama farklı kavranan bir dünya.
Şu ağaçları titreten rüzgâr gibi olun. Bakışınız delici olsun, sadece yansıtmak ve aksettirmekle kendisini sınırlamasın. Bırakın sınırlarını birazcık aşsın. Birden her bitkinin, her ağacın kendi ritmi olduğunu fark edeceksiniz. Ve hatta birden fazla ritimleri olduğunu.
Yapraklar, çiçekler, meyveler ve tohumlar. Şu vişne ağacında çiçekler meyvelerin ardından varlığını sürdüren ve sonra sonbaharda düşecek olan (ama hepsi birden değil) yapraklarla birlikte doğuyor. Böylece yaşıyor olsun veya olmasın her varlığı, her bedeni “senfonik” veya “poliritmik” açıdan kavrayacaksınız. Evler ve binalar, şehirler ve kırlar da dahil olmak üzere, onu kendi zaman-mekânında, kendi yerinde ve oluşunda kavrayacaksınız.
Her nasılsa, Yunan geleneklerine baktığımızda, Apolloncu lirin baskın bir özelliği vardı: berraklık, müşterek akıl. Patojenik müzik ise flüt üzerinden, yani Baküsçülerin ve büyük sefahat tanrılarının Diyonisosçu müzik aleti üzerinden kuruldu.