En Eski Roman Kuramına Giriş kitaplarını, en eski Roman Kuramına Giriş sözleri ve alıntılarını, en eski Roman Kuramına Giriş yazarlarını, en eski Roman Kuramına Giriş yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Romana, insanı ve onun hikayelerini en iyi anlatan kitle eğlence araçlarından biri gibi yaklaşmak mümkünse de, romanın kendine has yazım stratejileri olan bir sanat biçimi olduğu unutulmamalıdır.
Edebiyat öğrencileri edebiyat "hakkında" öğrenim görürler. Edebiyat öğrenmezler. Verilen edebi eserlere belirli edebi yöntemler eşliğinde eleştirel bakış getirmeyi öğrenirler. Eleştiri çok gereklidir çünkü sanat da aynen doğa gibi kendini anlatmaz. Sanat sadece gösterir, açıklamaz. Onu anlatan şey, hakkında yazılanlar bütünüdür, yani eleştiridir. Edebiyat bölümlerin de öğrendiğimiz şey edebiyat hakkında belirli yollarla geliştirilmiş bilgiler bütünüdür.
Roman öyle bir yazın türüdür ki yazan kişi ne yalan söyleyebilir ne doğruyu söyleyebilir, ne de hata yapabilir. Romancı yalan söyleyemez çünkü okuru zaten ondan doğruları anlatmasını beklememektedir. Romanın gerçek yaşamdan daha fazla gerçekçi ve doğrucu olma durumu elbette vardır ama romancının yalan söyleme ihtimali yoktur. Bir romancı kitabının herhangi bir yerinde durup okuruna şimdi anlatacaklarının "gerçekten olduğunu" belirtse dahi okur bu cümleyi kurgunun bir parçası olarak değerlendirecektir. Hatta yazar o açıklama cümlesini okuruna dipnot olarak verip altına tarih ve imzasını bile atsa bu onu kurgudan sıyırıp gerçeklik boyutuna taşımayacaktır. Çünkü yazdığı kitabın alt başlığı olan "roman", yazdıklarının tümünün kurmaca olduğunu garanti etmek için oradadır. Romancının hata yapması da zordur. Çünkü ne yazarsa yazsın okurla anlaşmaya varılmış görünmez bir protokol cümlesi vardır: "Burada söylenmiş olan her şey bilerek, belirli bir amaç için söylendi." Yani bir roman yazarı "Napolyon" kelimesini sürekli yanlış yazmış olsa bile okur bunun kurgusal ve sembolik bir amacı olduğunu düşünecektir. Dolayısıyla hiç kimse romancının cehaletinin maskesini düşüremez.
Terry Eagleton
Gerçeği dil ve söylem yoluyla betimleme ye, izah etmeye, mukayese etmeye veya belirtmeye çalıştığımız an "gerçek"ten "gerçeklik"e, "şey" den "olgu"ya geçeriz. Yani gerçeklik, gerçeğin dilselleştirilmiş, antropomorfık hale getirilmiş, güvenilir olmayan, değişken görünümlerinden biridir. Gerçeğin insan duyularıyla algılanıp, dille ifade edildiği haline gerçeklik deriz. Gerçekçilik ise, işte, dilselleşmiş olan gerçekliği, sembolik düzenin parçası haline indirgenmiş olanı ya da bir "olgular" bütünü olarak dünyayı olduğu gibi temsil etmektir.