Haçlılar siyasal güç uğruna Doğuda kendi siyasal iktidar adalarını oluşturma uğruna haçın birliğini bozmuşlardı.Venedikliler de bunu aynı topraklarda bir ticaret imparatorluğu kurma fırsatı adına bozmuştu.
Rönesans Dünyası”, Batı dünyasının, Arap dilinden çevrilen fizik, tıp, felsefe, astroloji gibi alanlarda yazılan Eski Yunan eserleriyle tanışmasından Konstantinopolis’in Osmanlı Devletinin eline geçmesine kadar dünyanın dört bir yanında yaşanan tarihi olayları anlatır. Kitabın olayları aktarma tarzı sayesinde dünya üzerinde kurulmuş olan her bir medeniyetin kendi kısa tarihini de bu kitap sayesinde öğrenme olanağı buluruz. Yani, sadece bir Avrupa tarihi ile değil, bir dünya tarihi ile karşı karşıyayızdır.
Bu tarihi olaylar, Rönesans dönemini nasıl bir zeminde yeşerip büyüdüğünü görmemizi sağlar. Kitapta birçok farklı kaynaktan yararlanıldığı için olayların sadece tarihi değil kişisel boyutları da anlatılır. Kitap bize dünya tarihini öğretirken, aynı zamanda, tarihi kişiliklerin ihtiraslarını, güçlü ve zayıf yanlarını, tarihe nasıl damga vurduklarını da görme imkânı sunar.
“Rönesans Dünyası”, dünya tarihine, insanların düşünce yapılarının nasıl değiştiğine bizleri tanık ederek alternatif bir bakış açısı sunar. Okullarda okutulan tarih kitaplarından çok farklı olarak tarihi olayların arka planında yatan insani duygularla karşılaşırız bu kitapta. Arapça bilim kitaplarının Latinceye çevrilmesinin ardında yatan ilim tutkuyu ve İstanbul’un fethinin bir batılı ve bir doğulu için ne anlamlara gelebileceğini bireysel olarak hissetmeye hazır olun.
Esirlerin acılarından etkilenen Zurara, eskisinden, "hayvanlar gibi ruhları lanetlenmiş" yaşamlanndan daha iyi durumda olduklarını ifade ederek içini rahatlattı. Şimdi, diyordu, onlar "giydirildiler ... karınları doydu …. seviliyorlar ve iyi niyetle İnanç yoluna sokuldular."
Esaretleri onları İncil'i duyabilecekleri Hıristiyan topraklarına getirmişti; bu onların iyiliğineydi. 1452'de, köle ve diğer Afrika mallarının ticareti o kadar büyümüştü ki (birkaç on yıl sonra, coğrafyacı Duarte Pacheco Pereira, "yılda 3500 köle ya da daha fazla," diyordu, "fildişleri, altın, ince pamuklu kumaş ve birçok başka mal"), Portekiz kralı ülkesinin Afrika'daki çıkarlarını korumak üzere papaya başvurmaya karar verdi.
…
18 Haziran 1452'de, papalık emirnamesi Dum Diversas'ı yayınladı ve Alfonso'ya, "Papalık yetkesine dayanarak, tüm Sarazen ve dinsizleri, kim olursa olsun ve nerede olurlarsa olsunlar, İsa'nın diğer düşmanlarını istila, arama, yakalama, yok etme ve boyun eğdirmeye ve kendilerini de daimi köleliğe tabi kılmaya tam ve serbest yetki" verdi.
…
Batı Afrikalıların fethi kutsal aleme aktarılmıştı; köleleştirilmeleri kurtuluşları olmuştu; satılınaları da haklı bir görev olarak takdis ediliyordu. Bu Haçlı Seferi idealinin o zamana kadarki en yıkıcı genişlemesiydi.
Daha sonra Şam'ı kuşattı, tanınmış seyyah İbn Haldun da kentte kısılıp kaldı. İbn Haldun yaklaşık yetmiş yaşındaydı; Timur onun içeride olduğunu duyunca, ünlü kişiyle konuşmak istedi. Kent savunmacıları İbn Haldun'u salıvermek için kent kapılarını açtıklarında Timur'un kenti istila etmeyeceği sözüne inanmadılar ve onu bir sepet içinde duvardan sarkıttılar.
İbn Haldun'un merakı onu bu toplantıyı kabule itmişti, ama içi rahat değildi; daha sonraları, "Korkudan, aklımda onu ve yönetimini yücelterek, onu pohpohlayacak sözcükler oluşturdum," diye yazacaktı. Büyük adamla birlikte yedi içti, ona "evrenin sultanı ve dünyanın hükümdarı" olduğu için iltifat etti, hizmetçilerinin onu atma kadar taşımalarını seyretti; Timur'un topallığı, sağ ayağını arkasından sürümesine neden oluyordu ve yalnızca kısa mesafelere yürüyebiliyordu.
İbn Haldun'un sağ salim Timur'un yanından ayrılmasına izin verildi, sonradan Kahire'ye gidecekti. Şam sonunda teslim oldu. Timur kenti bütün zenginliklerinden soydu, arkasından da ateşe verdi.