Cemalnur Sargut gerçekten güzel derleme yapıyor. Diğer kitaplarıyla benzer şekilde temellendirilmiş. Hızlı okunuyor ama kendi içinde hep tekrar etmiş sanki sürekli aynı sözlerden faydalanılmış gibi olmuş. Anlatım dili çok sade değil bu sefer anlamak vakit alıyor.
Derler ki: "Yolumuz dört şey üzerine kurulmuştur. Bunlar; az yemek, az konuşmak, az uyumak ve uzlettir."
Ey mümin! Bu inceliklere dikkat et. Desinler için, komşu ayıplar diye âdet hâlinde kestiğin kurbandan hiçbir ecir alamadığın gibi, işin zevkine varılmadan mevsimlik elbise giyer çıkarır gibi, bir ay Ramazan'da ikindiye kadar uyuyarak oruç tutup, daha doğrusu orucu uykuya tutturup, bayram gelse de tekrar menhiyyâta (yasaklanan şeylere) başlasam diye dört gözle bayramı bekleyerek tutulan oruçtan da hiçbir ecir alamazsın.
Allah'ın evi îmandır. Bu evin sınırı kıble tarafından (yani güneyden) namaz, kuzeyden oruç, batıdan gizli verilen sadaka, doğudan ise hacdır. Böyle bir evin oturanı ise, hiç kuşkusuz mutludur.
(İbn Arabî, Fütûhat-ı Mekkiyye)
İmdi, Ey mümin! Bu inceliklere dikkat et. Desinler için, komşu ayıplar diye âdet hâlinde kestiğin kurbandan hiçbir ecir alamadığın gibi, işin zevkine varılmadan mevsimlik elbise giyer çıkarır gibi, bir ay Ramazan'da ikindiye kadar uyuyarak oruç tutup, daha doğrusu orucu uykuya tutturup, bayram gelse de tekrar menhiyyâta (yasaklanan şeylere) başlasam diye dört gözle bayramı bekleyerek tutulan oruçtan da hiçbir ecir alamazsın.
Şunu bilmek lâzımdır ki, bütün ibâdet zâhirde âzânın islâhı, bâtında da Hakk'a vuslat içindir. O da ancak tekâmül-i ahlâk ile olur.
Ramazan orucuyla Allah'ın ihtiyaçsızlık sıfatını giyen kişi ahlâk-ı Muhammedî ile süslenirse, kişide ilâhî feyz zuhura gelir. Her şeyin hakikatini görür. Bu bayramın zuhur etmesidir. Altı tekbir ile kılınan iki rekât namazdır.
Zâhirde âzânın orucu şöyledir:
Gözün orucu: Gafletten men olunmasıdır.
Dilin orucu: Yalandan, gıybetten kendisini imsak etmesidir.
Kulağın orucu: Menâhî (yasaklanan) şeyler işitmekten kendisini muhafaza etmesidir.
Nefsin orucu: Hırs ve şehvetten kendisini korumasıdır.
Kalbin orucu: Ahiret lezzet ve nimetlerine dahi tama' etmek, naime (nimete/refaha) değil, mün'ime (nimeti verene) kavuşmaya çalışmaktır.
Sırrın orucu: Hak'tan gayrısını görmemektir.
Hülâsa, bâtındaki orucun hitâbı kalbe, ruha, sırradır.
İşte bu sırlara vâkıf olup, bu zevkleri tadarak oruç tutanın iftarda müşâhedesi Hak olur. Ona işâreten Fahr-i Âlem Efendimiz, "İftar zamanında müminin hâl-i refahı ne hoş olur." buyurmuşlardır.