Mustafa Kutlu'dan okuduğum ikinci eser..
Rüzgarlı Pazar adı verilen bir pazar ve buraya giden yol üstündeki bir üst geçitte geçimini sağlayan yoksullar üzerine yazılmış bir hikaye...
Kimler yok ki.. Çiçekçi, antenci, gözlükcü, şapkacı, olmassa olmazımız dilenciler, çaycı...hatta doktorumuz bile var.
Sohbet tarzında her birini aile ortamından başlayarak bize tanıtıyor...hani filmlerde olur ya..filmde kimse boşuna çekilmemiştir...filmin bir yerinde bir rolü vardır...aynen bu şekilde her bir eleman yeri geldikçe bireysel olarak tanıtılıyor...Eee filmimizde aşk olmazsa olmaz değil mi? Burada da görme engelli Nimet ile Cesur aşkı var.
Yazarımız olumsuzluklara yer vermiyor...hep umut...kitabında dediği gibi "Umut bizim ekmeğimiz"...Haraç kesen mi var hemen bir Malkocoğlu gelip ortamı düzeltip gidiyor...sevenler kavuşuyor...kaybolanlar bulunuyor. Daha ne istenir ki...Yoksulluğun içerisinde zenginliği buluyorsunuz. Kitabın bir yerinde dediği gibi;
"Şu dünya yerinde duruyorsa...
Gök yıkılıp, yer çökmüyorsa...
İyilerin yüzü-suyu hörmetine."
Hayatın karmaşıklığı içerisinde kendini dinlendirmek ve huzur isteyenler için tavsiye edilir. Yine kitaptan bir söz ile bitirelim.
"Hikaye işte, hayatın hülasası."
"Bir işi birlikte yapmanın keyfi başkadır. Hele sevdiğiniz kimseyle bu eylemi paylaşıyorsanız onun zevki daha çoktur. Bunun da ötesinde, bu iş, birine hayati denebilecek bir hususu öğretmek ona yardımcı olmak şeklinde cereyan ediyorsa değme gitsin."
"Söz muhatabına ulaştı mi yankısını bulmalıdır. Yankısı gelmeyen sözün kıymet-i harbiyesi yoktur. Ne demişler:
Aynaya ayna görünür ancak düşünde
Sessizliktir sessizliğin bekçisi. "