Şairlerin Dilinden

İskender Pala

Şairlerin Dilinden Posts

You can find Şairlerin Dilinden books, Şairlerin Dilinden quotes and quotes, Şairlerin Dilinden authors, Şairlerin Dilinden reviews and reviews on 1000Kitap.
"Eslâf kapıldıkça güzelden güzele Fer vermiş o neşveyle gazelden gazele Sönmez seher-i haşre kadar şi’r-i kadîm Bir meş’aledir devredilir elden ele"
Ne demişler: Dokuz abdal bir kilime sığar; iki sultan bir iklime sığmaz.
Reklam
"Bir medeniyet, hukuku, felsefesi, mantığı, musikisi, mimarisi ile var olur; ancak hepsinden önemlisi edebiyatı ve diliyle yaşar."
"Üstelik bir yabancı dili öğrenmek için onca maddi manevi çaba sarf eden insanımız, atalarımızın dilinde yer edinmiş, bilemediniz 500 kelimeyi öğrenmeye niçin eriniyor? Şiir, eskiyi hatırlatıyor diye mi? Oysa her şiir az çok geçmişle ilgilidir ve hatta bazıları insanlardan daha ziyade ilgilidir."
TAKLİT ASLIN YERİNİ TUTAMAZ
Fuzüli'yi, Yunus'u okumamış bir şiir müptedisi, sittin sene şiirle uğraşsa da yine bir müptedi olarak kalır ve taklit mertebesinden asıl derecesine yükselemez. Bu açıdan bakıldığında, bizim klasik şiirimizden devşirilecek pek çok imaj, hayal, epizot ve ifade, genç şairlerimiz tarafından keşfedilmeyi beklemektedir. Ancak o zaman dikkate değer mısralar ortaya konabilecek ve o zaman bir mısrada, bir cihan kendini gösterebilecektir. His, hayal ve hayat tecrübelerini milli birikimleriyle zenginleştiren bir şair, mücerret fikirlerin kuruluğundan sıyrılıp yüksek sanatkarlar safına katılabilir.
TAKLİT ASLIN YERİNİ TUTAMAZ
Halk, kullandığı eşyayı, kendi zevkine göre nasıl bir kültür malzemesi haline getiriyorsa, aydınlar ve sanatkarlar da o kültürü yeniden yoğurmakla yükümlüdürler. İşte ancak o zaman şiirde, edebiyatta, musikide, resimde, mimaride, el sanatlarında, vs. harikulade güzel ve büyük sanat eserleri ortaya çıkar. Bunun adına, yüksek kültür denir ve kültürler, yüksek medeniyetleri tarih sahnesine çıkarabilirler. O halde, daha sanatkarlardan başlayarak bütün bir gençliğin, acilen eski değerlerimizi keşfetmesi gerekmektedir. Yunus'u, Fuzüli'yi, Karacaoğlan'ı, Şeyh Galip'i tanımayan bir neslin büyük şair yetiştirmesi düşünülemez. Levni'yi tanımayan ressamımızın, Sinan'ı incelemeyen mimarımızın, Dede Efendi'yi bilmeyen musikişinasımızın düşünülemeyeceği gibi.
Reklam
KAYIK GAZELİ
Sadef-i sinesi pürdür güher-i zatun ile Kendüyi salsa acep mi yem-i ummana kayık Ey padişah! Kayığın sadef gibi olan sinesi, senin inci gibi olan vücudunu taşımaktadır. Bu durumda kendini denizin enginlerine salsa bunda şaşılacak ne ola ki?!.. Sedef, denizde yaşayan istiridye cinsinden bir hayvandır ve inci, bu hayvanın karnında oluşur. Şair, şekil itibariyle kayığı bir sedefe, Kanuni'yi de içindeki inciye benzetiyor. Ancak bu ifadeden, bizim anlamamız gereken iki husus vardır. İlki, inşa edilen saltanat kayığının açık denize dayanıklı olarak kendini ummana salması, yani kadırga cinsinden bir tekne olduğu; ikincisi de kayığın sedef işleme tezyinatının ön plana çıktığı ve bu yönüyle iştihar ettiğidir.
MİRACİYE VE OSMAN DEDE
Miraçname, Mevlit'ten sonra, dini edebiyatımızda en başarılı örneklerini vermiş bir türdür. Onun örnekleri de Mevlit gibi bestelenmiş ve başta Recep'in 27'nci gecesi olmak üzere, belli günlerde umuma açık mekanlarda kutsal bir huşu içinde söylenmiş, dinlenmiştir.
MİRACİYE VE OSMAN DEDE
Miraciye, Peygamber Efendimizin miraç hadisesini anlatan eserlere denir. Osmanlı devirlerinin şairleri bu türde kasideler, gazeller, musamammatlar yazdıkları gibi müstakil eserler de meydana getirmişlerdir.
ŞAİR VE SULTAN
Kanuni, mülk-i İslam'ı i'la için Cenabı-ı Hak tarafından gönderilmiş bir padişahtı ve Osmanlı tahtına cülüsu ile Türk tarihinin en büyük, en muhteşem ve en haşmetli devri başlamıştı. Süleymaniye'nin mihrabı önünde kalan haziredeki türbesinde medfundur. Türbesini ne zaman ziyaret etsek, onun; Saltanat dedikleri ancak cihan gavgasıdır Olmaya baht ü saadet dünyede vahdet gibi Ko bu ayş u işreti çünkim fenadır akıbet Yar-i baki ister isen olmaya taat gibi Olsa kumlar sayısınca ömrüne hadd ü aded Gelmeye bu şişe-i çerh içre bir saat gibi Ger huzür etmek dilersen ey Muhibbi firiğ ol Olmaya vahdet cihanda küşe-i uzlet gibi mısraları, kulağımızda çınlar durur.
Reklam
ŞAİR VE SULTAN
Kanuni, Yavuz Sultan Selim'in tek oğlu olarak 1495 yılında Trabzon'da doğdu. Doğum haberi babasına ulaştığında, okumakta olduğu Kur'anıkrim'den başını kaldırıp "Adını, Süleyman koydum," buyurmuştu. Zira tam o sırada, Neml suresinden "İnnehü min Süleymane ve innehü Bismillahirrahmanirrahim"* ayetini okumakta imiş. *"O muhakkak ki Süleyman'dandır ve o (mektubun ilk satırı) Bismillahirrahmanirrahim'dir." (Neml, 30).
Eslaf kapıldıkça güzelden güzele Fer vermiş o neşveyle gazelden gazele Sönmez seher-i haşre kadar şi'r-i kadim Bir meş'aledir devredilir elden ele
90 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.