Ne yazacağız diye düşünmeyin genç kardeşlerim. Günlük yazın, kendinize, geleceğinize, kızdıklarınıza, sevdiklerinize mektup yazın. Güçlü yanlarınızı yazın. Hayallerinizi yazın. En mutlu olduğunuz, en sevinçli olduğunuz anları yazın. Şiir yazın, hikâye yazın. "Hiçbir şey yazamıyorum," diyenler var aranızda. Bazı terapi tekniklerinde uygulanan bir yöntemdir: Hangi elinizi daha çok kullanıyorsanız, kalemi diğer elinize alın ve zihninizi boşaltana kadar karalama yapın.
Ergenliğin zorlukları, babamın ölümünü öğrenmem beni bir iki defa intiharın eşiğine getirmiştir. Giresun'da deniz kenarına geçip kayalıkların üzerinde ağladığımda bir iki defa fırtınalı denize atlamak için topuklarımı kaldırdığım ancak ayakuçlarımdan geri döndüğüm olmuştur.
Belki bir gün o denemelerin birinde gerçekleştirecektim hayatıma son vermeyi. Ne zaman ki şiire, kompozisyon yazmaya başladım, o zaman bu tür denemelerim tamamen bitti. Sonraki yıllarda günlük tuttum, anılarımı yazdım, şiirler yazdım. Sinirlendim yazdım, ağladım yazdım, kızdım yazdım. Ve yazmak; içimdeki öfkeyi, kızgınlığı alıp yazdığım kağıda emanet etmek oldu benim için. Terapistlerde öyle anlatırlar bu süreci, "Yazarak bir kenara koyun," derler.
Dünyada iz bırakan pek çok yazar yaralarını iyileştirmek, öfkelerini kanalize etmek için yazmışlardır. Sessiz, içine kapanık ve kendine güvensiz bir kişilik olan Kafka; baskıcı, otoriter, kavgacı ve kendini sürekli bağıran babasına karşı, sigorta memuriyeti sırasında kendisini sürekli ezen bürokratik sisteme karşı gerçek hayatta asla sesini yükseltmemiştir. Ancak kitaplarında, öyle gür ve öyle açık bir şekilde hakikati haykırır ki, bu iki durumun tezatlığına şaşırmamak elde değildir. Bu yazar örneklerini çoğaltmak mümkündür.