Ne kadar kuralsız bir oyunmuş meğer, yaşamak...
Yolun tam ortasında, benim de kanatlarım zedelendi elbet. Vurulmuş bir kuş gibi, düştüm döne döne kaç kez. İyi ki öğrenmiştim, kendime gülümsemeyi...
Bir sözcükle başlar, hayatı paylaşmak başkalarıyla. Çayın ilk yudumu gibi ılık ve berrak bir sözcükle. Sonra nasıl da buruklaşır, kararır ilişkiler zamanla.
Ah, rüzgârın koynunda usulca çalan çan! Yazıya çağırmakta belki de beni her an. Yazı ki, kara bir büyüdür beni hayata bağlayan. Hayatla aramız bozan da odur gene. Çiy damlasını yazsam, sabah güceniyor. Dikeni yazsam, ağlıyor kiraz çiçeği. Kanı yazsam kan oluyorum. Çimenlere uzaktan baksam, otların kokusuyla eriyor gövdem. Bir vapur düşlüyorum bazen, bacası sığmıyor satırlara. Gözlerimdeki nem damlıyor hep sayfalara. Sahipsiz imgelerin gezindiği o derin beyazlığa damlıyor art arda.
bilmem ki, her baba döner mi evine? her anne mutfakta mıdır, kabak mı kızartır, rakı sofrası mı hazırlar, o hüzünlü saatlerde? gece mi tutkundur sessizliğe, yoksa sokak mı yalnızlığını ister geriye, bilmem ki.