Çatalhöyük halkı, alüvyonlu topraklan ve ırmaktan hiç olmazsa mevsimlik sağlanan sulama sayesinde en az 14 değişik yenebilir bitkinin tarımını yapmış görünüyor.
ilk kez midye ya da ıstakoz (!) yiyen kişiyi
gözünüzün önüne getirin; mısır ürününde mantar hastalığı ilk ortaya çıktığında koçanları saran lezzetli siyah mantara günümüzün tadımlığı ne anlam vereceğini bilemeyen Maya yerlisini düşünün; yoğun kar yüzünden kısılıp kaldığı için vitamin gereksinimini rengeyiğinin midesinden çıkanlada karşılayan Eskimolar ya da Laponları; sonunda Afrika' da cassava adını
alacak olan ‘manyok’u zehirli kimyasallarından arındırma yöntemlerini
deneyerek köklerinden un elde eden Güney Amerika yerlilerini; sonra, kısraklarının
sütünü sağınayı öğrenerek, ondan yalnızca C vitamini ve diğer besinler almakla kalmayıp, mayalayarak sarhoş edici bir içki elde eden Orta Asya bozkırlarının atlılarını...
Çatalhöyük'teki evler kerpiçten yapılmadır. Birbirine sıkı sıkıya bitişik evler ortada bir açık avluya bakar. Bu nederıle bütün kent, dış dünyaya penceresiz duvarlarını dönmüştür.
İlk insansıların beslenme düzenine ilişkin kuramlar; hangi yiyecek bulma stratejisinin (avlanma mı, tohum toplama mı) birbirinden ayrı yaşayan insanların, daha büyük avlan avlamak ya da tanımda ilk adımlar atmak üzere bir araya gelip ilk toplumsal gruplar kurmalarına yol açtığına dair kuranlar; Prometheus söylencesinin ötesinde ateşin denetim altına alınmasına ilişkin kuram; bütün bunlar, hatta başka kuranlar günümüzde feminizm ve karşıtlar arasındaki atışmaların, köktendincilik-laik hümanizm çatışmasının, hatta bilim insanları arasındaki rekabetin söylemine karışıyor.
Sanat tarihi ve arkeoloji araşhrmaları, kişiye başka kültürlerin ana pınarlarının değerini kavratarak, ben-merkezliliği her zaman güçlü bir biçimde etkisizleştirmiştir.