Tanrım sen bilirsin
Daha kısadır yatakta dualar
Ama daha içten
Ve cesaret o kadar kırık
Hasret o kadar büyük ki
Ve öylesine yorgundur yürek, özlemse öylesine büyük...
Gün boyu kalabalığın içinde. Küfürler, renkler, gülüşler
bunlarla dolu, kamaşır toprak.
Rengarenk çocuklar gelir koşarak.
Paçavralar ve bağırışlar. Kızlar gelir, akan saçlarında mor şapkalar. Göz kırpışları Oğlanlar gelir, gezgin geceler gibi kara demir renkli.
Yakalarlar kızları ateşli, giysileri yırtılasıya. Davul kenarlarına bastırırlar. Ve çırpınan ellerin korunma çabalarıyla uyanır davullar, düşteymiş gibi tımbırdarlar, tımbırdarlar.
Ve akşamleyin lambalar tutulur yüzüne, garip lambalar: Şarap, demir miğferlerin içinde parıldar. Şarap mı? Yoksa kan mı?
Kim ayırdedebilir ki?
Tanrım sen bilirsin
Daha kısadır yatakta dualar
Ama daha içten
Ve cesaret o kadar kırık
Hasret o kadar büyük ki
Ve öylesine yorgundur yürek,
özlemse öylesine büyük...
İki insanın beraber uyudukları bu büyük
uyku sanki yüz kapının arkasına saklı.
İkisinin bir tek uykusu var;
Bir tek anaları ve bir tek ölümleri varmış gibi.