Saplantı'nın tamamı araya mesafe koyarak ve ironiyle, ama aynı zamanda da inançla anlatılıyor. Özellikle biçem, sıklıkla bir öykünme şeklinde karşımıza çıkıyor: İşlevsel (ya da -elbette ki- masum) bir kopya ya da yüzsüz bir parodi falan değil, yazara ait olmayan geleneksel dillerden biriymiş gibi yapan (çok bariz bir biçimde) bir biçem. Oorge Luis Borges'in tercih ettiği nıtum da bundan farklı değildi.) Düğümün çözülme safhasında bu türde bir davranışın eleştirisi de eksik olmuyor, ama zaten bunun kendisi de bir öykünmeden başka bir şey değil. Şu bir gerçek ki, biçemde mesafe ve ironinin yanı sıra, demin söylediğim gibi, bir inanç, Alvaro'nun gerekçe ve beklentilerinde kendini gösteren korkunç bir inanç var.
Kısa ve sürükleyici bir öykü. Bir roman yazmak isteyen öykü kahramanının kurguladığı romana komşularını model almasını ve komşularının davranışlarını romanına göre yönlendirme çabalarını okuyoruz. Giriş bölümünde kahramanının edebiyat hakkındaki görüşleri oldukça etkileyici. Canlı bir anlatım dili var. Roman yazmak yada yazar olmak üzerine eğlendirici bir öykü olmuş. Ben şahsen yazarın diğer kitaplarını da okumayı düşünüyorum.
Flaubert'in dediği gibi, üç ya da dört kitap bir insanın ulaşabileceği bilgeliğin tamamını barındırır, ama o kitapların isimleri kişiden kişiye değişir.