Sacit'in yüzü dehşet içindeydi. Balkan harbinde bile böylesine feci bir açlık ve kıtlık görmemişti. Mehmetçik gübrelerden arpa ayikliyor, çarıklarını yiyor, ormanlara ağaç kabuğu kemirmeye gidiyordu.
"Yasamak; sevgi içinde, yürümenín, ağlamanın, nefes almanın, yive bilmenin, koklayabilmenin, soluk almanın ve işte bütün bunlanı başara bilen insanın kıymetini bilmektir.
Ortada yakılan ateşin üzerindeki her tarafı isten simsiyah olmus bir demlikten hiçbiri birbirine benzemeyen bardaklara doldurulan Ingiliz çayını paylaştılar. Molalarda her zaman ihlamur, tarçın gibi sıcak yerli içecekler içilirdi. Bazen de, genelde Istanbul'dan izinden dönenlerin getirdiği çay ve salep gibi biraz daha pahalı içecekler silah arkadaşları arasında ikramlar şeklinde böyle paylaşılırdı. Çaylarını çabuk çabuk, höpürdete höpürdete içtiler. İçerken de birbirleriyle hiç konuşmadılar, hepsi başka başka dünyalara gitmiş gibi dalgınlaşmıştı.