Aydınlanmanın temel amacı daha iyi, daha rasyonel ve daha adil bir toplum yaratmak olduğu için bu projeye karşı çıkan herkes yalnızca irrasyonel, kasten adaletsiz ve sonuç olarak kötü olarak algılanabilirdi ve kötüyle diyalog veya uzlaşma asla mümkün olmayacağı için kötülük yok edilmeliydi. Bauman'ın (1987, 1991) söylediği gibi bu, düzenli bir bütün yaratma arayışındaki bir mühendislik tutkusuydu. Kilit düşünce ideal bir toplumsal düzenin bir şablonunu çıkarmak ve ardından bu mükemmel tasarımı insan kaybına bakmadan uygulamaya sokmaktı. Devrimciler bir kez bulunduğunda herkes için mutluluğa giden yolu garanti altına alacak evrensel, tek bir gerçeğin var olduğuna inançla güdülenmiştir.
Onların bakış açısına göre Aydınlanma entelektüelleri sonuçta bilgiyi hurafeden, ahlaki ilkeleri ahlaki olmayanlardan veya güzeli kiçten ayırt edebilecekleri bilişsel, etik ve estetik güçlere sahiptiler ve kendilerini bu temel kesinliklerin nihai bekçileri olarak gördüler. Rasyonel olarak düşünülmüş bu mükemmeİi toplumsal düzenin tam anlamıyla uygulanmasına engel olan herkes ortadan kaldırılmak zorundaydı. Bu anlamda Aydınlanmanın bekçileri yeni bir toplumsal düzenin kusursuz imajına zarar verebilecek bütün “kötü tohumların” kökünü kazıtmaya odaklanmış özenli bahçıvanlar gibi davrandılar (Gellner 1983; Bauman 1989).
Modernitenin hiçbir çift anlamlılığı olmadığı gibi ilerlemeci cumhuriyet de Vendee'deki monarşist ve dindar köylülerin varlığını tolere edemedi.