İdare lambasının ışığı perdenin arkasından belli belirsiz dışarıya sızıyordu. Asker elbiseli adam camı birkaç kere tıklayıp açılan kapının koca tahta eşiğini atlayıp içeri girdi. Hasretini kısa sürede bitirmeye çalışarak geldiği gibi atını haylayarak alayına yetişti. Yaşananlar bir insanlık dramıydı. Kadınlar çocuk ve yaşlılar yıllarca kendi yurtlarından atılmanın üzüntüsünü ruhlarında taşıdılar. İnsanların ayakları yorgunluktan bedenlerini taşımıyordu. Gece gündüz yağan yağmur taşlı topraklı yolu daha da çekilmez hale getirmiş, çamurlar dizlerine kadar çıkmıştı. Binlerce insanın ayaklarındaki lastikleri, çarıkları yırtılmış, tabanları yarılıp kanlar içinde kalmıştı. Ayak parmakları arasından irinler sızıyordu. Dayanılmaz bu acıyı canlarını, namuslarını kurtarmak ve düşmana esir olup boyunduruklarına girmemek için çekmekteydiler. Yol uzadıkça ayaklarının tabanlarına basamaz duruma gelmişlerdi. Tabanlarında ki yarıkların izleri yıllar sonra geçse de yüreklerinden geçmedi.