Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şebnem Dergisi - Sayı 166

Şebnem Dergisi

Şebnem Dergisi - Sayı 166 Hakkında

Şebnem Dergisi - Sayı 166 konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.
0/10
0 Kişi
1
Okunma
Beğeni
154
Görüntülenme

Hakkında

Bu sayımızla birlikte 17 yılımızı geride bırakmış oluyoruz. İnşâallah, Ocak sayımız, 18. yılımızın ilk sayısı… Dile kolay, günler, aylar, yıllar su gibi geçip gidiyor. Hepimiz büyük bir değirmendeyiz; öğütülüp gidiyoruz. Mühim olan geride güzel sesler, güzel akisler bırakmak… “Bu gök kubbede bir hoş sadâ bırakmak”… Bütün gayretimiz, niyet ve azmimiz bu istikamette… Rabbimiz, bizi mahcup etmesin. Neden böyle bir giriş paragrafı ile başladık? Zira bu sayımızda gündemimizi “dünya”ya ayırdık. Fânî, gel-geç dünya… Bir varmış, bir yokmuş hâlde yaşadığımız hayat… Konaklardan bir konak… Dünya hancı, biz misafir… Birkaç gün görünüp kaybolacağız. Yunus Emre’nin ifadesiyle, “Ete kemiğe bürünüp Yûnus diye göründüğümüz” dünya… Aslında dünyanın kendisi de misafir… Belli bir vazife için var olmuş, işi tamamlanınca o da yok olacak… Yeni bir dünya, yeni bir âlem kurulacak… Ama o dünyaya varmadan, burada yapacağımız işlerimiz var. Bir kulluk ve imtihan sürecindeyiz. Yarın, o büyük gün geldiğinde, herkes derin bir pişmanlık içinde, “Günlerini nasıl boşa geçirdiğinin” derdine düşecek… “-Keşke…” diyecek, “keşke farkında olsaydım da o altın günlerimin kıymetini bilseydim. Keşke tekrar oraya geri dönsem de bazı şeyleri değiştirebilsem…” Ama artık bu “keşke”lerin hiç kimseye bir faydası olmayacak… O yüzden bugünü, bu ânı değerlendirmek lâzım… Dünyanın ne olduğunu, neye hizmet ettiğini, niçin yaratıldığını bilmek çok önemli… Ölüm-kalım meselesi kadar önemli… Bir ölüm-kalım meselesi de, insanın kendisine hayat menbâı olan, Allâh’ın kurtuluş dâvetini gereği gibi görüp görememesi… İslâm’ı, insanlığı selâmet ve saadete çağıran bir dini, tanınmaz hâle getirmek; insanları ondan uzaklaştırmak için elinden geleni ardına koymamak büyük bedbahtlık… Kendi mahrum kaldığı gibi, insanları da bu büyük nîmetten mahrum bırakmak için çalışmak, şüphesiz hayatı boşa geçirmekten de büyük bir mânâ taşıyor. Ömrünü hebâ eden, bomboş iş ve meşgalelerle nefeslerini tüketen kimsenin zararı kendisine… Ama o can emanetini başlı başına bir fesat makinesine dönüştürüp insanların iki dünya saadetinin yolunu kesme vasıtası hâline getirmek ise, felâketin zirvesi… Kim ki, bir insanın hidayetine vesile olur, onun ömür boyunca yapmış olduğu sâlih amellerden hissedar olur. Kim de, bir insanın ayağının kaymasına, günah ve isyan bataklığına sürüklenmesine sebep olur, onun yaptığı günahların da vebalini yüklenmiş olur. Bugün İslâm’a saldıranlar, müslümanları birbirine düşürmek, onların inanç, ibadet, ahlâk ve mâneviyatını çökertmek için gayret gösterenler; hem kendileri hidayetten mahrum kalıyor, hem müslümanlara zarar vererek büyük bir suça giriyorlar, hem de -belki çok daha önemlisi- gönlü İslâm ile buluşacak, tertemiz, berrak bir menbâ arayan yüz yılın şaşkın ve zavallı kitlelerinin önünü kesiyorlar. Böylece insanlığın derin girdaplarda boğulmasına, dipsiz uçurumlara yuvarlanmasına yol açıyorlar. Bu büyük bir vebal, büyük bir suç… Bir insanlık suçu… İslâm’ı, terörle, vahşetle bir tutmak; insanları İslâm’dan uzaklaştırmak için korkular üretmek, iftiralar atmak, buna yardımcı ve malzeme olmak; belki küfrün, nifakın değişmez taktiği… Ama biz, müslümanların da uyanık olması, onlara bu minvalde bir malzeme vermemesi gerek… Rabbimiz, dinini güzelce anlamayı, yaşamayı ve yaşatmayı hepimize nasip etsin. Bizi bu ikrâr ile haşreylesin. Âmin. Calibro Mağaza
Tahmini Okuma Süresi: 1 sa. 15 dk.Sayfa Sayısı: 44Basım Tarihi: Aralık 2018
Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak
Türler:
Reklam

Yazar Hakkında

Şebnem Dergisi
Şebnem DergisiYazar · 21 kitap
Karanlık bir gecenin en karanlık zamanında, beyaz duvarların arasında, uykunun dünya turuna çıktığı bir sırada başladı her şey. Hep dertlerle, hastalıklarla, kederle kaçan uyku; bu sefer farklı nedenle terki diyar eğlemişti bedeni. Kendi özüyle, batı edebiyatı arasında bir yol bulmaya çalışan edebiyatımız gibi, taklit ve özgünlük, dün ve yarın, doğu ve batı arasında kalmış, kendine bir yol arayan gençlerin parlayan dimağlarıydı uykuları kaçıran. Henüz tecrübe denilen ve düşünceleri kısıtlayan prangalara mahkûm olmamış, yeniliğin izinde gençlerin sesiydi düşünceleri değiştiren. Artık kalem ve kelam gençlere geçmeliydi. Kendi seslerini duyurabilmeliydiler,duyurabilmeliydik. Bunun için, hayatın vazgeçilmez bir parçası olmuş, yokluğunda insanın içindeki trafik lambalarını kesen internetti aranan ortam. Ve henüz emekleme aşamasında olan sanal dergiydi mekân. Evet, bir dergi çıkarılacaktı ve bu, sanal dergi olacaktı. Maddi bir beklenti içinde olmadan, okura masrafsız erişmeydi maksat. Üç beş kişinin bir araya gelip, devletler kurup devletler yıktığı, cihanı 7defa baştan sona fethettiği, bununla da yetinmeyip samanyoluna çıktığı bir zaman diliminde; belki cılız, bir o kadar mütevazı bir ses yansıyordu semaya. Adı Lisan-ı Aşk oluyordu. Aşkla söylüyor, aşkla çalışıyor ve aşkla dile geliyorlardı. Onların dile gelişi değil aşkın dile gelişiydi bu. Aşkın lisanıydı, Lisan-ı Aşk’tı. Size gelene kadar bu süreç acemi ruhun teriyle yoğrulmuştu ve yoğrulacaktı. Hayatın her alanında yaşanan kavramlar karmaşası, bu süreçte de kendisini göstermişti. Geriye dönüp bakıldığında bir menderesi andırıyordu süreç. Zik zaklarla, git gellerle doluydu. Ve hiç görmediği bir denize akıyordu; okura akıyordu. Kış kapıdaydı geceler uzuyordu ancak zaman daralıyordu. Geceler hızla gündüze karışıyor, takvimler sonbahar yapraklarına eşlik ediyordu toprağa düşerken. Ve saatlerce mesai harcanıyordu farklı şehirlerde farklı pencerelerin önünde. Geceler fikir fırtınalarıyla sallanıyordu. Derken kronometre sıfırlanmış ve son takvim yaprağı toprağa düşmüştü. Aylar süren çalışmalar okurla buluşacaktı. Karşınıza çıkacaktı. Okurla buluşacak olmanın sevinci ve tüm hazırlıkların tamamlanması stresi birbirine karışmış bir halde, an tamam oldu. Lisan-ı Aşk sayfalarını açtı. Bu süreçte gecesini gündüzüne katarak işin mutfağında kalan Teknik Ekibimiz, Vahap Ayzet, Betül Aydın, Erdinç Salar’a, Yazarlarımız, Ali Aslan, Abdurrahman Solak, Betül Aydın, Burak Deveci, Burak Eren, Cemaliye Başer, Çağrı Ünüvar , Hüseyin Oruç,Kübranur Özata, Mahmut Şen, Rabia Harmancı, Salim Değirmenci, Tansu Karip , Umut Işıklı, Vahap Ayzet, Yusuf Ömer Arıcı’ya, Hukuk Danışmanlarımız, Burak Deveci, Ramazan Yüksekkaya, Sami Sağ’a, Mali Danışmanımız, Emine Dumlu’ya, sürece katkı veren, Ömür Ali Aşan, Volkan Koç, Emre Pala, Barış Alp, İbrahim Baran, Meltem Acır, Süleyman Kalkan ve Zeynel Bozkurt hocamıza teşekkürü bir borç biliyorum. Emeği geçen herkesin, emeğine sağlık. Faydalı olması dileğiyle.