O kadar ki Evanescence bile çok uzakta kalmış bir ses olarak çınlıyor kulağımda. Asıl koşmaya şimdi başladım. Dünya tekrar ayaklarıma sarılana kadar koşacağım.
Freud'a sorsam bambaşka bir şey derdi, »Sen küçükken baban sana çok mu soru sorardı kızım?« gibi. Evet sorardı. »Daha bebekken ›Nasılmış benim kızım?‹, ›Nerelere bakarmış benim kızım.‹, ›Ciciler mi giymiş benim kızım?‹ gibi sorular sorardı. Bir soru yağmurudur, sormayın gitsin Freud Beyefendi. Hayatımdan bezdim. Benden beş altı kat daha büyük bir varlığın bana soru sorması yok mu? Onun şokuyla hâlâ sınavlardan kurtulamadım. O kadar ki hayatım sınav desem yeridir yani.«
...kendini beğenmiş buluyorum. Bu özgüvenin bir karşılığı olsa bir şey demeyeceğim de. Yok. Karşılıksız benlik. Özgüven enflasyonu. Cehl-i mürekkep diye bir tabir varmış eskiden. Cahil olduğunun farkında olmayan cahil. Cahil kare.
Bence bir insan, bir başkasıyla ilgili şu veya bu şekilde bir niyeti varsa, açıkça söylemeli. Yokken varmış gibi yapmak ne kadar aldatmaysa, varken de yokmuş gibi yapmak o kadar aldatmadır. Varsa vardır, yoksa yoktur.