Kapitalist üretim tarzında sermaye-mekân etkileşiminin işleyişine yönelik çarpıcı çözümlemeleri ve isabetli öngörüleri Henri Lefebvre’i özgün bir noktaya taşımaktadır. Şehir ve kent arasında tanımladığı ve çözümlediği ayrım, kapitalizmin kent sorunsalına tüm boyutlarıyla temas etmektedir. Kullanım değeri ve sahiplenmeye endeksli, belirlenim, tahakküm ve sömürü süreçlerinden bağımsız bir nitelik arz eden ‘şehir’ ile söz konusu süreçlerin küresel ölçekte somutlaştığı ve özgün nitelikleri yok ettiği, tüm unsurlarıyla sermayenin yeniden üretiminin bir aracına dönüşen ‘kent’ arasındaki bu ayrım, bu anlamda dikkat çekicidir. Lefebvre’in şehir hakkı olarak kavramsallaştırdığı çözüm arayışı da bu ayrım üzerinden somutluk kazanmaktadır.