Biri İstanbul'a sosyalist hatta Marksist açıdan bakmıştır,bir başkası İstanbul'un manevi ve uhrevi dünyasının etkisi altında kalmıştır. Ama hepsi de bir değişimin yanısıra bir tespitin de ürünüdür.
Amicis,bu İstanbul'un gelecekte yok olacağını ve " dünyanın en güler yüzlü şehri"nin harabeleri üzerine yükselecek modern, korkunç ve gamlı şehri düşünerek dehşete kapılır, kalbinin sıkıştığını hisseder.
Eski Türk şehrinde planın esası, arazinin topografik yapısına göre belirleniyordu. Çünkü makbul olan; tabiata tecavüz etmek değil, onu tamamlamak, şehrin onun bir parçası olarak doğup gelişmesini sağlamaktı.
Ibn Haldun " Bazı sanatlar, bazı şehirlere mahsustur" demektedir. Sinan da bu hükme uygun olarak her ne kadar imparatorluğun baş mimarı olsa da özellikle İstanbul'a has bir mimardır.
Gezmeden, yerinde bizzat görmeden bir şeyi tanıyamazsınız. Yeteri kadar tanıyıp bilmediğiniz bir şeyi de sevemezsiniz. Sevmediğiniz bir şeyi ise asla savunamaz ve koruyamazsınız.