Yıkık dökük taşlarıyla zamanı unutmuş gibiydi mezarlar. İçim ezilirdi mezarlıktan yana bakınca. “Onlar ölü, biz yaşıyoruz,” derdim içimden. Yaşamak, nedenini bilmediğim bir ağırlık verirdi.
Uzaklardan,ta uzaklardan yankılanır bir ses,gelir kulagına çarpar dalga dalga:
"Bebelere balon,bebelere balonlar..."
ahhh, parası olsa. baloncudan tüm balonları satın alıp gökyüzüne bıraksa,hepsi özgürlüğüne kavuşsa ,ne güzel olurdu,diye içlenir.
Bisikletim de olmadı ama,uçurtmam hiç olmadı...işte o bahar pazarında gökyüzünde o uçurtmaları görünce, birden çocukluğumu anımsadım. Nasıl uçurtma uçurduğumu, nasıl kızmaca oynadığımı, nasıl havada ki uçurtmaları ustaca düşürdüğümü... sonra bunların hiçbirinin olmadığını anımsadım. Ben hep uçurtma uçuran bir arkadaşımın yanında dururdum.Arada bir insafa gelip de ipini biraz elime verirse verirdi.Yoksa seyreyle gökyüzünü...
Gittim hemen bir uçurtma aldım karşıki kırtasiyeciden.Hem de eni konu güzel bir uçurtma. Şimdi benimde bir uçurtmam var artık... Evet bir uçurtmam var, var da,
bu kezde de çocukluğum yok...
Nerdesin, benim sudan berrak, kardan temiz, pamuktan ak çocukluğum