Heraklit'in, insanın duyusunun onun şeytanı olduğu önermesinden, Demokrit ve Sokrates'e doğru ilerler. Sokratik Daimonion ve "Eudaimonie" kavramlarına sinen özel anlam ve nağme, belki de öncelikle bu ilişkide tam olarak izlenebilir. Eudaimonie, Sokrates'in başlatmış olduğu yeni bilme formuna dayanır. Ruh, sırf doğa ikuvvetini ortadan kaldırdığı için, Eudaimonie, ruhun ahlaki özne olarak kavranmasıyla elde edilir. Şimdi her şeyden önce insan, bizzat kendisini, kendi benini artık karanlık mitik güçlerin egemenliğinde hissetmediği, arzu etme ve bilme ilkesinin, bu yetilerden hareketle ve açık kavrayış ışığında şekillendiğini bilebildiği için, bilinmeyenden, yani doğaüstünden korkmaya başladı. Böylece burada, mitosun karşısında, yeni bir içsel özgürlük bilinci gelişir. Bugün bile, animizmin ilkel aşamalarında, insanın, kendi ruhsal kuvveti tarafından seçildiği ve tek tek bireylere kadar esas biçimde geliştirildiği kanaati mevcuttur. Sumatra'daki Bataklarda, ruha, onun kişileşmesinden önce tanrıların ve insanların ilk ataları tarafından farklı seçenekler sunulur. İnsanın kaderinin içine ruhlar sokulmuştur ve bu kadar, onların yaptıkları seçimle belirgin hale gelir; insanın hayatının tüm seyri gibi özelliği ve varlığı da, onun hayatının tüm seyri gibi önceden belirlenir.