“Her aşkın trajediye dönüştüğü bir coğrafyada iki kadın. Bastırılmış kişisel hesaplamaların içe doğru yıktığı duvarlar. Ruhların hırpaladığı gövdeler. Birleşen,tekleşen kaderler.”
SenSus’un arka kapağından bir kesit okudunuz az önce. Beni duvardan duvara vuran,sinir krizlerine sürükleyen bir hikaye oldu. İki farklı aşka,iki farklı hayata sahip Sabah ve Şükran.
Önce Sabah’tan bahsetmek istiyorum: sessiz bir kadın,her şeyi gözardı edebilecek. Kitabın sizi delirtecek karakteri. İki kelime bir şey söyle Sabah,tepki ver Sabah diye diye bir kitabı bitirdim resmen. Kitap boyu kendisine yapılan hiçbir şeye ses çıkartmadı,onun yerine ben delirdim. Yavaş yavaş tükendi Sabah,kendi kendini kemirdi sessizce. Onun yerine ben kendi kendime çıldırarak okudum.
Şükran kitabın şanslı kadını mı sonradan batanı mı söyleyemem,spoi vermek tarzım değil ama o kadar güzel bir aşka,kendisini o kadar seven bir adama sahip ki. Bu tarz bir sevgiyi bulmak için yedi cihan dolansanız da olmuyor bazen. Aşk çok kıymetli bir şey,yaşayabildiğiniz zaman. Şükran’ın gördüğü sevgiyi o satıların arasından ben hissettim,siz bir de Şükran’ı düşünün.
İşte birbirinden bambaşka yaşamlara sahip bu iki kadın başrolümüz. Olayların içine girdiğiniz andan itibaren yollarının kesişeceği anı merakla bekliyorsunuz. Ve hiç beklemediğiniz şekilde kesiştiği için de yüzününüzü hoş bir gülümseme kapılıyor.
Birbirinden farklı,sevdaları kendine bu iki kadını ve hikayelerini öğrenmeye var mısınız?