İçimde bir ölüm büyütüyorum.
Karanlık göklerden bir ışık bekliyorum.
Yarınsız günlerden kestim umudumu.
Ne geçmiş, ne gelecek;
Kutlu bir gün bekliyorum.
Bir yolculuk bu seninle benim aramda.
Yoklukla varlık arasında var olmak.
Görünmezi görmek için...
Senin sevginle bir olmak,
Ulaşmak için sana...
Bir fidan dalında asıl olanı görmek.
Zikretmek seni...
Kalbin pır pır ederken tutuşmak için,
Seni görebilmek gerek.
Seni görebilmek, sevmek işte,
Sevmek kainat olmak,
Sevmek, bir zerrede kaybolup, özünü bulmak.
Özünü bulmak, sana varmak...
Bir bankta, ızdırap içinde,
Ulaşırken soğuk iliklerime, yumdum gözlerimi!
Kefensiz gömdüler, dipsiz bir kuyuya...
Toprak diye dünyanın dertlerini attılar üzerime...
Sen görmedin duymadın.
Kaybolmuşuz bu dünya labirentinde.
Nereye gidersek gidelim hep aynı yere dönüyoruz.
Ne dünümüz var ne de gelecegimiz.
Yolumuz ise kuytu karanlık.
Sonbaharda savrulan yaprak misaliyiz.
Savrulup duruyoruz sessiz sedasız.
Her dost dediğimin;dost olmadığını,
İş işten geçince anladım.
Kuzu postuna giren kurtları,
Kurt postuna giren kuzuları gördüm de...
Ne aklım erdi.
Ne anlam verebildim.
Sen görmedin, duymadın.
Seni de anlayamadık değil mi Ahmet Ağabey?
Anlayamadığımız,bilemediğimiz her şey gibi!
Meğerse kişi severse vatanını, bir kaya olsa bile erirmiş...
Yıldızlar gündüz oldu diye kaybolmaz, karanlıkta parıldarmış...
(Ahmet Kaya'ya ithafen)