"Sonunu göremediğin kadar yüksek bir uçurumdan itilmişsin, ama bir türlü yere çakılamamışsın gibi. Boşlukta süzülüyorsun ama yere çakılıp darmaduman olamıyorsun. Bir anda ölmek yerine, parça parça kayboluyorsun. "
İlk dokunuşlarını yaşadıkları o ıssız ve karanlık yol, geleceklerinin bir yansımasıydı belki de. Onların gelecekleri de işte tam da bu yol kadar sonu kestirilemez, ıssız ve karanlıktı. Sonu olmayan imkansız bir aşkın başkahramanlarıydı onlar.
Yaşamayı bilmeliydi insan, sevmekten ve sevilmekten mahrum kalmamalıydı. Bu yüzden aldığı nefesin kıymetini de bilmeliydi insan.
Kimse kimsede yaralar açmamalıydı ve kimse kendinden yaralar açan insanları hayatında tutmamalıydı.
Gözlerinin gölgesi her daim üzerimde ;hissediyorum, ancak göremiyorum... Nasıl da yakıyor gözlerinin yokluğu... Virgülü eksik bir noktayım sanki gözlerin olmadan... Tamamlanmamış bir cümleyim, boğazıma takılmış bir aşk kelimesi belki de... Fikrimde sen varsın... Zikrimde sen varsın... Kalbim de sen varsın... Hayatımın her noktasında sen varsın... Ama aslında bir o kadar uzaktasın. Aslında sen hiç yoksun ve belki de hiç olmayacaksın! Olsun, bu kadın seni nefes aldığı müddetçe bekleyecek bu şehirde.
"Hem bir söz var çok sevdiğim. En güzel aşk zor olandır... Engelleri olmazsa, zorlukları olmazsa, o aşk ne kadar gerçek olur ki? Siz savaşmazsanız, birbirinize ait olmayı gerçekten istemezseniz, ne anlamı var ki? "
Kavuşamayıp efsane olmak yerine, savaşarak kavuşup aşk oldular.
Aşklarıyla efsane olup dilden dile dolandılar, sonsuzluğa isimlerini kızıl siyah notalarla kazıdılar.