Sevmek Dokunmaktır

Desmond Morris

Sevmek Dokunmaktır Quotes

You can find Sevmek Dokunmaktır quotes, Sevmek Dokunmaktır book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
yia :')
Gebeliğin sonuna doğru doğumdan önceki üç ay boyunca bebek ses duyabilmektedir artık. Göremez, koku ve tad alma duyuları daha gelişmemiştir. ama dölyatağının kör karanlığında dışardan gelen sesleri rahatlıkla algılayabilmektedir. Annenin karnı yakınında yüksek, tiz bir gürültü olursa eğer, bebek ürker ve yerinden sıçrar. Bu hareketin yüksek duyarlıkta aygıtlarla saptanması mümkündür, bazı hallerde annenin de duyabileceği kadar güçlü olur bebeğin kıpırtısı. Demek ki, bu dönemde bebek anne kalbinin düzenli atışlarını, dakikada yetmiş iki kere çarpan yüreğinin sesini, rahatlıkla dinleyebilmektedir. Bu ses. dölyatağındaki başlıca "yaşam-belirleyen-ses" olarak bebeği damgalayacaktır.
Sayfa 10
Dölyatağı içindeki yakınlaşma, ki hemen hiçbir zaman önemsenmemiştir, çocukluk çağımızdaki yakınlaşmaları bize açıklayabilecek olan anahtardır. Yetişkin yaşamımız boyunca bizi şaşırtan, üzen, aklımızı karıştıran yakınlaşmaların gerçeklerini ise, çocukluk çağımızdaki önemsemediğimiz, sıradan saydığımız yakınlaşmalarda aramak doğru olacaktır.
Sayfa 10
Reklam
Gözyaşları bize yakınlık vadeder
..insan-annenin, diğer birçok türlerdeki anneler gibi yavrusunu temizleme güdüsü güçlüdür. Altını ıslattığında onu değiştirir, kurular. Gözyaşları da sanki duygusal bir gerilim anında anneyle benzer bir yakınlaşma sağlamak için evrilmiş bir "altını ıslatma karşılığı" olabilir pekala. Gözyaşlarının, sidik gibi bedendeki artıkları dışarı atmaya yardımcı olmak gibi bir işlevleri yoktur. Az miktarda salgılandıklarında, gözlerin temizlenmesini ve korunmasını sağlarlar. ancak oluk oluk akmaya başladıkları zaman toplumsal bazı işaretler vermekten öte bir işlevleri yoktur. Dolayısıyla da bu durumda davranışsal açıdan yorumlanmadıkları doğru olur. Gülümsemek gibi, gözyaşlarının da başlıca işi, görünüşe bakılırsa, yakınlaşmaya çağrıdır.
Sayfa 22
Dölyatağı içinde yaşanan bu cennet hayat, ne yazık ki, bir gün ani ve acı bir biçimde, bizlere ömür boyu unutamayacağımız bir şok yaratarak son bulur: Doğarız. Dölyatağı, birkaç saat gibi kısa bir zamanda sıcak bir yuva olmaktan çıkıp, gerilen, sıkışan bir kas yığınına dönüşür: Atletlerin pazularından bile güçlüdür o anda: İnsan bedeninin en büyük ve en güçlü kası hareket halindedir. Başlangıçtaki tembel kucaklayış zamanla güçlü, güven verici bir sarmalayışa dönüşmüştür. Şimdi ise ezici bir sıkıştırmadır bebeğin karşı karşıya kaldığı. Yeni doğmuş bebek, mutlu bir gülüş değil, zavallı bir işkence kurbanının gergin, çarpılmış ifadesini taşır yüzünde.
Sayfa 11
Canlı bir varlık olarak algıladığımız ilk izlenimler, dölyatağının koruyucu duvarına dokunduğumuzdaki yakın, fiziksel temas duyumu olmalıdır. Bu dönemde, gelişmekte olan sinir sisteminin en sık algıladığı, dokunma, basınç ve hareket duyumlarının çeşitli biçimleridir. Doğmamış bebeğin bütün derisi, dölyatağının ılık ısısı ile temas halindedir. Bebek büyüdükçe, gelişen bedeni anasının dokuları üzerinde daha çok basınç yapar, onu saran dölyatağının yumuşak kucaklaması her hafta daha güçlü, daha güven verici bir sarmalayışa dönüşür. Bunlardan başka bütün bu dönem boyunca bebek, anasının ciğerlerinin ritmik soluk alışlarının basıncını duyar ve annesi yürürken, yumuşak, düzenli bir çalkantı içinde bulur kendini.
Sayfa 10
Öyleyse yaşamla ilgili ilk gerçek deneyimlerimiz bunlar: Bizi tümüyle kucaklayan ılık bir sıvı içinde yüzmek, hareket halindeki bir bedenle uyum içinde sallanmak ve atmakta olan bir kalbin sesine kulak vermek. Bu duyumlarla ve rakip sayılabilecek başka dürtülerin bulunmadığı bir ortamda, uzun süre yaşamış olmak, beynimizde kolay silinmeyecek izlenimler bırakmıştır: güvenlik, rahatlık ve durağanlık izlenimleri.
Sayfa 10
Reklam
Çocuk büyüdükçe durum değişir. O zaman anne aşırı koruyucu bir tutum benimser ve tam daha bağımsız hareket etmesi gereken bir dönemde çocuğu tutar, engeller. Bir annenin en yanlış davranışı, minicik bir bebeğe karşı yeterince koruyucu davranmamak, giderek onu disiplinli, sert bir düzene alıştırmak, sonra da, büyüyünce onu fazlasıyla koruyup, çocuğa ayak bağı olmaktır. Bu tutum, ana-çocuk arasındaki bağın gelişmesi olayının doğal düzenini ters yüz etmektir ve ne yazık ki, günümüzde en çok rastlanan tutum da budur.
Sayfa 14
"Sorun, zihinsel düzeyde ya da mantık düzeyinde anlaşılmak değildir. Duygusal yönden anlaşılmayı diler insan ve böyle bir gereksinimi, tek bir yakın bedensel temas, bir sözlük dolusu güzel deyişten çok daha kolay doyuracaktır. Fiziksel duyumlar, duygusallığı bir başkasına aktarmakta olağanüstü yeteneklidirler."
Biyologlar bu "sevgi" sözcüğünü kullanmaktan hiç hoşlanmazlar, sanki sevgi kültürel yolla edinilmiş bir tür aşırı duygusallık ifadesiymiş gibi. Oysa sevgi biyolojik bir gerçektir.
Sayfa 6
Primatlar içinde gülümseyiş yalnızca insan yavrusuna özgüdür. Maymun yavrularında böyle bir ifade görülmez. Gereği de yoktur zaten. Annelerinin kürklerine kendi başlarına tutunabilecek kadar güçlüdürler ve anneleriyle diledikleri kadar yakın temas kurma olanağına sahiptirler. İnsan yavrusu ise bunu beceremediğinden, ne yapıp yapıp annesine sevimli görünmeli, onu yanına getirmeyi başarmanın yolunu bulmalıdır. İşte gülümseme, evrimin bu soruna bulduğu çözümdür.
105 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.