Shura ilk kitapla benzer biçimde bu kez de Paris'te bir göçmen hayatı yaşamaktadır. Seyitle çıktıkları yolculuktaki güçlü genç kadın, bu kez kendi ayakları üzerinde duran daha özgüvenli bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Shura Paris'teki hayatında kendi ekmeğini kazanan, kimsenin desteğini almayan, ne istediğini bilen, yardımsever ve yetiştirilme tarzından gelen birikimiyle dönemin sanatçı çevresinde kendine rahatça yer edinebilmiş. İlaveten diğer Beyaz Ruslara oranla oldukça şanslı olduğu söylenebilir. Zira başta ağabeyleri ve diğer göçmenler ucuz işgücü olarak hayatını idare ettirmeye çalışmakta, üstelik sığındıkları ülkenin SSCB'yi resmen tanımasıyla çekinceleri iyice artmaktadır. Annesi, Nina ve yeni düzenin bir parçası olarak yetişen yeğeni Katya ise Rusya'daki hayatın ne denli bozulduğunun yakın şahitleri olarak karşımıza çıkmakta. Kitap savaştan galip çıkmış ülkenin başkenti Paris'teki şaşaayı ve Rusya'daki değişen hayatı aynı zaman diliminde ele aldığı için oldukça öğreticiydi. Yazar Shura'nın hayatının devamını ise başka bir kitapta ele alacakmış, heyecanla bekliyoruz.