İngiliz Edebiyatının çok sevdiğim, daha çok bilinmesini ve okunmasını istediğim yazarlarından biridir George Eliot. Kendisi bu erkek ismini mahlas olarak kullanmıştır; çünkü eserlerini kadınların yazarlık yapmasının hoş karşılanmadığı bir dönemde vermiştir, gerçek adı ise Mary Anne Evans'tır. Daha önce Floss Nehrindeki Değirmen ve Middlemarch kitaplarını çok sevdiğim yazarın, Silas Marner eserini ise canım #klasikleriberabereritiyoruz grubumun Nisan ayı kitabı olarak okuduk.
Kitaba ismini veren Silas Marner, dokumacılık yapan baş karakterimizdir. Yaşadığı yerde en yakın arkadaşı tarafından hırsızlık suçuyla iftiraya uğradığı için inancını ve insanlara olan güvenini kaybederek doğup büyüdüğü kasabayı terk eder. Yerleştiği yeni muhitte dokumacılık yaparak kazandığı altınları biriktirmek tek amacı haline gelir. Sosyal hayattan, insan ilişkilerinden uzak, kendi içine dönük yaşamında bu kez de gözü gibi baktığı altınları çalınınca büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Ancak altınları çalındıktan bir süre sonra minik bir kız çocuğu emekleyerek Silas Usta'nın evine gelir. Bu durum yalnız yaşayan adamı çok etkiler ve kendince çıkarımlarda bulunur, kimsesiz kıza sahip çıkar. Sonrası ise duygu dolu bir anlatım... Buradaki baba-kız ilişkisi, vurgulanan adalet duygusu, Silas Marner'ın duruşu, erdemliliği, bana bir parça Sefiller'i ve Jean Valjean karakterini anımsattı.
Kitap yıllardır kitaplığımda duruyordu, haksızlık etmişim. Baştan sona severek okudum. Tavsiye ederim. Hatta bence sizin George Eliot ile tanışma kitabınız olsun bu kitap. Çünkü neden olmasın?
