Böylece, tarihsel film üreten yönetmenlerin birçoğunun, Tarih’i, geçmişin yarattığı sorunların çözümlemesi ve sorgulaması ya da geçmişin şimdiki zamanla ilişkisiyle değil, Tarih’in yalnızca tek bir izleğiyle, bir yeniden inşa öyküsüyle bağdaştırdığı söylenebilir. Bunun sonucunda, Tarih’in bu yazımlarından birinin bir diğerine uyarlanması, yeniden inşa öyküsünün, tarihsel düzende, çözümlemenin sıfır noktasını ya da en iyi durumda sebeplerini temsil etmesi doğrultusunda, tüm sürüklenmeleri mümkün kılıyor. Bu koşullarda sinema, söz konusu durumdan yola çıkarak ve salt bir özgürlükle, arzuladığı her şeyi dile getirebiliyor: Sanatçının yaratıcılığı adına, sürüklenmeyi meşrulaştıran bir kilise (eleştiri) her zaman olacaktır. Elbette ki tarihçi de, bir anlatıda bilgilerini seçip, onları istediği şekilde bir araya getirebilir ancak onun kilisesi, ona bu hakkı tanımıyor.
Başka türlü belirtmek gerekirse, sanat eserinin pozitivist eleştirisi günah sayılıyor; oysa tarihçi, hata yapması durumunda, bir tarihçi olarak kabul edilmeyecektir.
Ancak bu sav Potemkin Zırhlısı karşısında geçerli değil; 1905 Devrimi’ni anlaşılır ve duyulabilir kılmak için karşı-gerçekliklerin dolup taştığı bu yapıt eşsiz değer taşıyor... Bunun sebebi eserin yalnızca yeniden canlandırma değil, yeniden inşa olması doğrultusunda, tarihsel çözümlemenin üstün bir biçimine ulaşmasında bulunuyor.
Ceddo ya da Fırınların Saati, Lanetliler ya da Napoleon da, aynı film ailesinden. Kuşkusuz, dahil edilebilecek başka filmler de var. Bu filmler, hayal gücü yoluyla, Tarih’i anlamaya ve anlaşılır kılmaya giden asil bir yol keşfettiler.