Kuzum, bu ismi de nerden çıkardınız, şaştım».
Siyah kitab ne demek? Bir kitâb-ı mâtem mi?..
Bu sesle hep uyanıp koştular, esîr-i heves.
Kenarlarında henüz penbe bir günâh-ı garâm
Uyuklayan bu mukaddes dudakların hepsi,
Kimi hücûma müheyyâ, titiz ve müstehzî,
Kimi müsâmaha-perver, kimi müdâfaakâr,
Bir ân içinde kımıldandılar:
- Fena bir isim...
Evet, değiştiriniz mutlakaa...
— ölüm ve gece...
Siyah deyince gelen aklıma bütün bunlar...
— Hayır, fakat...
- Ne soğuk...
- Siz ne derseniz deyiniz,
Bu pek güzel bir isim doğrusu...
- Muazzez'e sor!
— Evet, hayâtını muzlim görenler elbette
— Bu ismi pek beğenir...
- Sen de mi küçük bedbin?
— Pekî, fakat soralım şâire, o anlatsın,
Nedir bu ismi verişten merâmı?.. |
— Bilmez ki!
— Nasıl canım...
— Ne fenâsın!
— Susun biraz
— Sâhir,
Siyah kitab ne demek? Haydi söyle, îzâh et!
Bu son suâli soran ses şenindi. Bir lâhza
İçimde gizli, derin bir elem düğümlenerek
Bu seste ben aradım bir tanîn-i istihzâ.
Fakat o hâr ü samîmiydi, titriyordu biraz;
Ve dizlerinde, küçük bir çocuk kadar mes'ûd,
Yatan Siyah Kitab’ı okşuyordu enzârın.
— Fakat, dedim, bu isim bence pek mukaddestir.
Niçin mi? Çünkü bu kâlâ-yı şi’r ü hülyâyı
Ufuklarımda doğan bir perî-yi ilhamın
Siyah nazarları, muzlim saçıyla nesc ettim.
Benim değil bu şeb-âkîn kitab, onun kitabı...
Bütün dudakları devr etti bir küçük hande;
Güzel kadın, bana baktın, gülümsedin sen de...
1910 ( Siyah Kitab)