Milan Kundera'nın okuduğum ilk kitabıydı ve oldukça iyi bir tercih olduğunu düşünüyorum. Kundera'nın olay kurgusuna bağlı gibi gözüken romanı aslında olay kurgusundan çok şeyi içeriyor desek yeridir. Psikoloji, tarihsel devinim, yaşam görüşü, romantizm, ilişkiler, birey ve toplum, vs. Bu açıdan Camusvari bir zenginliğe sahip olduğunu da iddia edebiliriz.
Kitabın genel teması hız ve yavaşlık/unutmak ve hatırlamak üzerine kurulmuş diyebiliriz.
"Yavaşlığın keyfi neden yitip gitti böyle? Bir Çek atasözü der ki 'Tanrı'nın pencerelerini seyrediyorlar.' Günümüz dünyasında işsizliğe dönüştü aylaklık; kuşkusuz aynı şey değil."
Bugünkü dünya bizden 'hızlı' olmamızı istiyor, hem de her zaman. İşte bu 'hızlı olmak' da 'unutma' getiriyor. Neyi unutmak? Sevmeyi unutmak, kendi olmayı unutmak, insanlığı unutmak, kısaca gerekli olan herşeyi.
Kitapta birçok karakter var, şahsen ben okurken karakterleri ve olayları takip etmek yerine metine odaklandım, öylesi daha iyi olabilir diye düşünüyorum. Pontevin'den başladık. Pontevin'in 'dansçı' kavramı, 'manevi judo' kavramı. Sonra Berck ile tanıştık, Vincent var, Julie var, İmmaculata var, Çek bilgin var, kameraman var. Kişilerin iç dünyaları var, zenginlikleri var, yoksunlukları var. Düz bir şekilde okunursa kolay anlaşılır bir kitap değil, olaylar zaman akışına bağlı değil, o sahneden o sahneye hızlıca geçiyorum. Kundera'nın bu kadar küçük bir kitapta, bu kadar etkili yazması müthiş gerçekten de...