Babaannem derdi ki:
"Ağzının tadı yoksa,
ve bir öküz oturmuş gibi hissediyorsan sırtına,
bir çay demle kızım...
Doldur üç bardak...
Biri sağlığına
biri varlığına
biri yandığına olsun...
Birini hemen içeceksin sıcak sıcak...
Birini ılık ılık..
Bırak diğeri soğusun...
Sen nasıl olsa hangisine niyet ettiğini
yudumlarken düşünür durursun..."
Babaannem derdi ki:
"Yoksa yanımda biri
alıp elime kahvemi, açarım perdeleri…
Şöyle bir döner ağaçlara,
balkondaki kedilere,
dallardaki kuşlara,
yaprakları çisil çisil okşayan damlalara
baktığım yerde görmeyi umduğum her ne varsa, onlara…
Bir yudum bana…
Bir yudum yanımda olmayanlara…
Sonra fısıldarım:
"Ferah kahveniz olsun emi…"
Kim demiş “Tatsız, tuzsuzdur yalnızın kahvesi”…?
Bazen sadece kendinsindir kızım
telvenin bahanesi…”
Babaannem der ki:
“Her zaman kırılan cam kesmez insanın etini..
Kırılan güç, kırılan heves...
Kırılan hayal,
işitmesini bilene, kırılan onurdaki ses...
Kırılan kalp ve kalpte can bulan nefes..
Dostluk tahtına oturttuğun
ya ansızın arkasını dönen
ya tekmesini yediğin herkes...
Boş ver sözü boşa değil;
Et kaynar da, can kaynamaz kızım..
Dirhem dirhem eksilsen de
feleğin kırdığı potlara ver,
cilala gitsin..
Sanır mısın ki ışıl ışıl
el alemdeki kafes?...”
Babaannem derdi ki:
"Ağzının tadı yoksa,
ve bir öküz oturmuş gibi hissediyorsan sırtına,
bir çay demle kızım..
Doldur üç bardak..
Biri sağlığına
biri varlığına
biri yandığına olsun..
Birini hemen içeceksin sıcak sıcak..
Birini ılık ılık..
Bırak diğeri soğusun..
Sen nasıl olsa hangisine niyet ettiğini
yudumlarken düşünür durursun.."