Babaannem derdi ki:
Ağzının tadı yoksa
ve bir öküz oturmuş gibi hissediyorsan sırtına
bir çay demle kızım...
Doldur üç bardak...
Biri sağlığına
biri varlığına
biri yandığını olsun...
birini hemen içeceksin sıcak sıcak...
birini ılık ılık
bırak diğeri soğusun...
Sen nasıl olsa hangisine niyet ettiğini yudumlarken düşünür durursun...
Babaannem derdi ki:
"İnsan sevdiğini bir başka tutar...
Hatasına gözü kördür hepsini yutar...
Sevgi ateş mi ki yandığında söndüresin?
Güçle, parayla alınır mı ki;
üstüne makbuz veresin?
El vere ki layık olanı sevesin...
Mayın gibidir sevginin üstündeki örtü...
Örtünün altında yuvalanır böcek, börtü...
Sevmek, üstüne titremektir.
Sevgisine kılıf biçmemek,
çırılçıplak söylemektir.
Kıymetini bil kızım, kıymetini bil.
Bırak bazen bıçak kemikte fink atsın.
İnsanız biz;
binbir türlü hali var dünyanın...
Seni besleyen eli ısırma...
Kim, gerçekten sevdiğini eften püften nedenlerle
dünlere huzurla uğurlayabilir?
Haydi uğurladı;
sıcak döşeğinde huzurla uyuyabilir?
Aman ha!
Bu defa kendin batarsın kendi nasırına..."
Babaannem derdi ki:
Yarini, yarenini iyi seç kızım...
İtle yatan bitle kalkar...
Gerekirse
yalnızlıktan korkma;
sadece kendine tıngırdat yaşamın telini...
Dostun postu eskimez de
ederinden fazla değer verdiğin,
yüzünün astarını çabuk yırtar...