Kitap bir tarihi roman olarak gayet akıcı ve sürükleyici bir eser. Bu türdeki diğer eserlere karşın sade bir dili var. Sanki Ertuğrul Bey bütün yaptıklarını yanınızda yapıyormuş hissine kapılıyorsunuz. Yapılan bütün bayındırlık faaliyetlerindeki dayanışma ve kooperatif ruhunu bir tarihçinin elinde nakış gibi işlenmiş satırlarda hissedeceğinizi garanti ederim. Kitap Yunus Emre ruhundan, Şeyh Edebali aşkından ve de en önemlisi Ertuğrul Bey liderliğinden, mütevazılığından geçilmiyor. Müdürüm yazdı diye demiyorum ama güzel değil “çok güzel” bir eser. Bu dönemde en çok ihtiyacımız olan dayanışma ve birlik ruhunu bu kitapta bulabiliyoruz. Edebiyat ve Tarih biliminin incileri bu kitapta aralara saklanmış gibi. Yazarın verdiği mesajlar o kadar net ve göze çarpan cinsten ki bir an Homeros’tan alıntı yapılıp vurgular yapılıyor, bir zaman sonra Şeyh Edebali kitaptaki kurguya yön veriyor. Bunlar acaba cidden böyle mi yaşandı diye sorgulamadan edemiyorsunuz! Özellikle “Bitinya” bölgesi halkının bu sürükleyici eseri okuması gerektiğini düşünüyorum. Eğer kitaptaki ruhu anlamak biz okurlara nasip olabilmişse, Kürşat ve 40 çerisinin Çin sarayını basmasından Karacahisar Kalesi’nin fethine oradan da Çanakkale Harbine kadar Türk Milleti olarak ne başardıysak ve de en önemlisi bunları nasıl istikrarlı hâle getirmişsek bunu bu kitapta bulabiliriz. Kitabın anahtar 3 kelimesini soracak olursanız size; Sevgi, Dayanışma ve Bayındırlık demek isterim.