İnsanlar Tanrı önünde eşittir ama hayattan zekaları, becerileri, azimleri ve kazanma hırslarına uygun olarak pay alırlar. Bu yüzden mutlak eşitlik yoktur.
“Bak, siyasetle ilgin olmadığını biliyorum ama yaşadığın dünyaya gözlerini
bu kadar kapatmaya hakkın yok. Ülkenin yıllardır kanadığını, kutuplaştığını, insanların birbirine karşı kamplar halinde bölünüp kışkırtıldığını biliyorsun, değil mi?”
Halkın aymazlığına gösterdiği tepki, dağa kaçan İsa hikayesini getirdi aklıma. Hani seninle daha önce konuştuğumuz o güzel hikayeyi. Peygamberi dağa doğru koşarken görenler, “Ey İsa, aslandan mı kaçıyorsun?” diye sormuşlar. O, “Hayır!” demiş. “Kaplandan, ejderhadan mı kaçıyorsun?” diye sormuşlar. O yine, “Hayır,” demiş ve eklemiş, “ben peygamberim, aslandan kaplandan korkmam.” “Peki o zaman neden kaçıyorsun?” diye sormuşlar. “Ahmaklardan kaçıyorum,” demiş İsa, “çünkü onlarla baş edemem.”
Livaneli öyle güzel yazmış ki...Yine...
Adalıların ütopik yaşamına çomak sokan bir 'başkan' karakteri... Her zaman baş kaldıran, cesur 'yazar' karakteri... Korkak, korktuğu için çoğu zaman susan bir baş karakter... Ve kitap boyu hiçbir vasfı yokmuş gibi 'sakat' olarak nitelendirilen bakkalın çocuğu...
Kitap herkese çok tanıdık gelecektir. Korktuğumuz için sustuğumuz yerlerde, dağdan gelip bağdakileri yerinden edenlerde, haklıyı bilip susanlarda, demokrasi adı altında olanlarda ve daha birçok olayda, olguda biraz bu roman var. Başkan bir zamanlar yönettiği ülkesinden çıkıp adaya gelene kadar adalılar ütopik yaşamında huzurla yaşayıp gidiyorlar. Ta ki başkan gelip yönetmeye alışık karakterini herkese gösterene dek...
'Yazar' tek başına koca adayı başkandan korumaya çalışıyor. Faydasız elbette; ona ne olduğu bilinmiyor (biraz da bizim polyannacı hayal gücümüze kalmış).
Roman boyu baş karakterin ağzını açıp konuşmasını bekliyorsunuz. Oluyor ama çok geç... O da fiskeyi yiyor zaten.
Hepsinden öte kitap boyunca (martı yumurtalarını alıp kümese koyması hariç) bakkalın çocuğundan öyle vasıfsızmış gibi bahsediliyor ki. Hayatta bir kenara atılmış bir insan... Koskoca adadaki diğer bütün insanların yapamadığını tek başına yapan o koca yürekli çocuk...
Bence bedenler değil; o insanları 'sakat' olarak nitelendiren zihinler sakat.
O çocuğun attığı çığlığı okuyan herkes, en derinden hissedecek, hissetmeli.
Gerçekten de bu kitapta ütopya tam bir distopyaya dönüşüyor.
Son AdaZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 201351,3bin okunma
...bunalan insanların, yalan bile olsa bir umuda sığınma ihtiyaçları, gerçeği söyleyenlerden nefret etmesine yol açıyor. Aradan bir süre geçip haklı çıksan bile bir şey ifade etmiyor bu. Çünkü o zamana kadar başlangıçtaki koşulları unutmuş oluyorlar.