Mektep kitaplarının sayfalarında, kibrit çöpleriyle aydınlattıkları, birkaç bin senelik tarihe bak! Bugüne kadar insanlık, her neye ve nasıl inanmış olursa olsun, yalnız inanmanın eserini vermiş... İnanmış, toprağı ekmiş... İnanmış, şehirleri kurmuş... İnanmış, meydanları açmış... Ve inanmış, imanının başı üstüne, çın çın öten kubbeler çekmiş... Maddeyi zerre zerre teftiş edip her zerrenin öbürüyle münasebetini aramaya kalkışmış... Mermeri, içinde bir nabız çarpıp çarpmadığını anlamak için talaş talaş yontmuş... Sadece inanmış... Ve eline geçen her şeyi, inanmanın nema payı olarak kazanmış... Şimdi bak, dikkat kesil! Nihayet, insanoğlu. nema payını sermaye zannedip ana sermayeyi o türlü ihmål eder olmuş ki, tarlalarını sam yeli basmış, şehirleri zelzele. meydanlarını ihtilal ve kubbelerini zifiri karanlık... Zerre zerre teftişe kalktığı madde, kılı halat kadar gösteren pertavsızlar ve bir dairede kaç çizgi ve her çizgide kaç nokta bulunduğunu hesaplayan düsturlar altında, kendi yokluğunu bizzat haykırmaya başlamış... İçindeki nabız seslerine doğru talaş talaş yontulan mermer, merkezine yaklaştıkça korkunç sar'a nöbetleriyle çatlamaya yüz tutmuş...