Yazıldığı dönemdeki bütün korkuları ortaya koyan bu eser, bilim kurgunun başyapıtlarından kabul ediliyor. Soğuk Savaş yıllarındaki Batılı devletlerin en büyük endişesi çocuklarının komünizm ile beyinlerinin yıkanacak olması ve kültürlerinin /uygarlıklarının Sovyetler tarafından yok edilmesiydi. Bu tehdit kitapta, uzaydan gelen bir türün dünyayı istila/kontrol etmesiyle anlatılmak istenmiş.
Dünyayı nihai sona hazırlayan bu güç, çeşitli şehirlerin üzerinde uzun yıllar kalarak insanları gözetliyor; buna karşılık elli yıl boyunca kendilerini göstermekten kaçınıyorlar. Amaçlarını insanlığın anlamayacaklarını belirtip, seçtikleri bir Birleşmiş Milletler temsilcisiyle istedikleri zaman bağlantı kuruyorlar.
Savaşlar sona erse ve dünya altın bir çağa girse de sanat, bilim, felsefe geriliyor.Buna karşılık tüm inançlar ve dinler, ırkçılık, sınıflar arası çatışma, ayrımcılıklar birer birer siliniyor. Önceleri şüphe ile onlara bakıp direniş gösteren küçük bir azınlık zamanla bu mücadeleden vazgeçiyorlar.
Tek bir uygarlığa dönüşen insanlığın ütopya olarak gördükleri bu durum giderek distopyaya dönüşüyor. Dünyanın gardiyanları olan bu gücün temsilcisi Amir Karellen elli yıl sonra kendini gösteriyor. Artık uzay gemilerinin bir tane olduğu, şehirlerin üzerindeki gemilerin ise birer yanılsama olduğu ortaya çıksa da insanlık gözetlendiğini düşünerek kurallarına uymaya devam ediyor.
Kabullenme, sorgulamama, tembel bir rahat yaşam tüm insanlığın işine geliyor. Dünyanın sonunu getiren şey aslında bu anlayış oluyor.