Sinirbilim artık, gözlerin gönüllere açılan pencere olduğu yönündeki şiirsel fikre yakın bir şey söylüyor bize.Gözler, empati ve duygusal uyum açısından kilit bir beyin yapısına prefrontal korteksin orbitofrontal (davranışlarımız) alanına doğrudan bağlı olan sinirsel uzantılar içermektedir.
Bilim insanlarına göre, insan kalbinin arazisinde, hepsi de bizi kendince yönlendiren en az üç bağımsız ama birbiriyle ilişkili beyin sistemi devreye girmektedir. Sinirbilim, sevginin gizemini çözebilmek için bağlılık, ilgilenme ve seksle ilgili sinir ağlarını birbirinden ayırır. Bunların her biri farklı beyin kimyasallarıyla beslenir ve ayrı bir sinir devresinden geçer. Her biri sevginin farklı türlerine kendi kimyasal baharatını katar.
Bağlılık, kimlerden yardım bekleyeceğimizi belirler; bunlar yanımızda bulunmadıklarında yokluğunu en çok hissettiğimiz insanlardır. İlgilenme, en çok önemsediğimiz kişilerin bakımını üstlenme itkisini doğurur. Birine bağlılık duyduğumuz zaman, ona sarılırız; ilgilendiğimiz zaman, gereksindiği şeyleri sağlarız. Sekse gelince, sekstir işte.
Bu üç şebeke, her şey yolunda gittiği takdirde, Doğa’nın türlerin devamını sağlamaya yönelik tasarımını sürdüren zarif bir denge içinde birbiriyle etkileşir. Sonuçta, seks tek başına sadece işi başlatmaya yarar. Bağlılık, yalnızca bir çifti değil, aileyi de bir arada tutan yapıştırıcı işlevini görür. İlgilenme ise bütün bunlara, çocuklarımızın büyüyüp kendilerinin de çocuk sahibi olabilmeleri için, soyumuzdan gelenlere bakma itkisini ekler. Sevginin bu üç kolunun her biri, insanları farklı biçimlerde birbirine bağlar. Bağlılık, ilgilenme ve cinsel çekimle iç içe geçtiğinde, tam kapsamlı bir aşk ilişkisinin tadını çıkarabiliriz. Fakat bu üç koldan biri eksikse, romantik sevgi tökezler.
Uyumun tek amacı sürekli iç içe olmak, her düşünce ve hissin örtüşmesini sağlamak değildir; birbirine gerektiğinde kendi başına kalabileceği bir alan bırakmayı da içerir.