Toplumun yeniden üretimi ne denli sosyal karşısında özerkleşmiş
çerçeveler aracılıgıyla gerçekleşirse, bu üretimin temelindeki
ortak çabayı harcayan kollektivitenin mümkün hayatından
çalınmışlık payına denk düşen ölü-sosyal'in topyekün toplumsal
gerçeklik içindeki yogunluğu da o derecede artacaktır: toplumsal
gerçekliğin üretilen bir gerçeklik, yani münferit işlerden oluşan
bir gerçeklik olduğunu ve buradaki işlerin global toplamının
ise kendisini üretenlerin hayatından başka bir şey olmadığını,
yani sonuçta buradaki global üretim sürecinin, kendisini gerçekleştirenlerin
hayatlarının yeniden üretiminden başka bir şey
olmadığını dikkate alırsak, bu üretim sürecinin gerçekleşecek
münferit işlerin/eserlerin kendi iç-gerekleri ve sadece bu gerekler
temelinde biçimlenir olmaktan çıkmışlığı ölçüsünde, bu
üretimi gerçekleştirenlerin kendi hayatlarını kendi dışlarından
belirlenmiş bir biçimde yaşayacakları açık; tabii bu arada hayan
biçimlendirmenin de hayatı üretme sürecine içkin bir fonksiyon
olmaktan çıkıp, hayatı üretenler karşısında aşkınlığa sahip
başlıbaşına ayrı ve özel bir iş niteliği kazanması kaçınılmazdır
ki, bu da insanların kendi hayatlarına dogrudan dogruya onu
yeniden üretirken degil de, siyasal olan aracılığıyla, ancak ve ancak
siyasal olan üzerindeki hakimiyetleri ölçüsünde sahip çıkabilecekleri
anlamına gelir.