Demokratik cumhuriyetlerde yöneticiler bir yandan demagoji ile halkı " pohpohlayıp" göklere çıkartırken diğer yandan "çoğunluğun kölesi" durumuna düşerler.
"Suç, sadece şu ya da bu toplum türlerinin çoğunda değil, fakat toplum tiplerinin tümünde görülen bir şeydir. Hiçbir toplum yoktur ki orada bir suçluluk olmasın. Suç biçim değiştirir, suç olarak vasıflandırılan fiiller her yerde aynı değildir; fakat her yerde ve her zaman cezai baskıyı üzerine çekecek tarzda davranan insanlar olmuştur."
"Suçu toplumsal bir hastalık saymak, hastalığın arızi bir şey olmayıp, tam tersine bazı durumlarda canlı varlığın temel yapısından kaynaklandığını kabul etmek demektir; bu ise fizyolojik ile patolojik arasındaki bütün farkı ortadan kaldırmaktadır. Şüphe yok ki suçun kendisi de anormal biçimlere bürünebilir; örneğin suçluluk aşırı bir orana vardığı zaman ortaya çıkan durum budur. Gerçekten de bu aşırılığın marazi bir mahiyet taşıdığı şüphe götürmez. Normal olan, belirli bir seviyeyi geçmeyen bir suçluluğun varlığıdır [...]"
"Aşırı bireyleşme intihara götürürken, yetersiz bireyleşme de aynı sonuçları doğurur. İnsan toplumdan kopunca kendini kolayca öldürür; toplumla çok güçlü bir şekilde bütünleştiği zaman da kendini öldürür."
"Dünyaya hükmeden, talih değildir. Bu, kendilerini belirli bir planda yönettiklerinde sürekli bir refah, başka bir planda yönettiklerinde kesintisiz bir gerileme içinde olan Romalılara sorulabilir. Her monarşide onu yükselten, koruyan ya da alaşağı eden gerek moral gerek fiziki genel nedenler vardır. Bütün hadiseler bu nedenlere boyun eğerler. Eğer bir savaş ihtimali, yani özel bir neden, bir devleti yıkıyorsun, bu devletin tek bir savaşla yok olmasını gerektirecek genel bir neden var demektir. Tek bir sözcükle, esas gidişat kendisiyle birlikte tüm özel hadiseleri de sürükler."