Günümüz deki İslam düşüncesinde, ilk Müslümanların "cahiliye toplu mundan, onun örf, adet ve düşüncelerinden tamamen sıyrılarak yepyeni bir toplum" ortaya koydukları gibi bir anlayış olduğunu görüyoruz.
Bu anlayışa göre İslamiyet ile Müslümanlar Cahiliyedeki adetlerinin "tümünü bırakmışlar" tamamen yeni ilke, örf ve adetlerle "sıfırdan yeni bir toplum oluşturmuşlardır".
Halbuki durum pek öyle göründüğü gibi değildir.
İslamiyet'in şüphesiz şirke düşmüş bu toplum için yeni ilke ve prensipler getirmiştir. Ancak O içinden çıktığı toplumla sosyo-kültürel bir etkileşim içinde de olmuştur.
Bu yalnız ona has bir tutum değil bütün din ve sistemler için de geçerli olan bir durumdur.
Çünkü "her din başlangıçta içinden çıktığı sosyolojik çevrenin etkisi altındadır"
(Wach, 1987, 7).
Bu sosyolojik bir kuraldır.
Yeni bir din ya da sistemi, içinden çıktığı çevresi ile sosyo-kültürel etkileşimden tamamen soyutlanmış olarak düşünemeyiz.
Bu kesinlikle bilimsel bir tutum olamaz.
Evet, yeni olması hasebi ile bir din içinden çıktığı ortamdan farklı inanç ve prensiplere sahiptir.
Sayfa 16 - Sözleşme Kültürü ve İlk Müslüman Toplum Mustafa ArslanKitabı okudu
Dinin toplumlara kazandırdığı önemli işlevlerden birisi de bir ve beraber olma diğer bir deyişle "bütünleşme, bir arada olma" duygusudur.
Din, toplumu oluşturan bireylerin ve diğer toplumsal yapıların ortak norm ve değerler etrafında birleşmesi ve bütünleşmesinde çok etkin rol oynar.
Toplumda farklı yapı ve normlar mevcuttur. Toplumsal farklılaşma ve çeşitlilikler
toplumun önemli bir gerçeğidir.
Bu farklılık ve çeşitlenmeye paralel olarak toplumun farklı talep, menfaat ve istekleri olacaktır.
Bu nedenle toplumun ortak değerler ve kurumlar etrafında birleşmesi önem arz etmektedir.
Toplumsal bütünleşmenin en önemlisi ortak bir "norm" etrafında olan birleşmelerdir.
Bir topluma mensup kişilerin deger, tutum ve davranışlarının o toplumun ilişkilerini yöneten normlarla uyumlu biçimde koordine edilmesi halinde oluşan bütünleşmeye sosyolojide "normatif bütünleşme" adı verilir.
Toplumda normatif tarzda bir bütünleşmenin meydana gelebilmesi, o toplumun ortak değerlerinin, sosyal sistemlerinin yapısal unsurlarında kurumsallaşmış olmasına bağlıdır.
Peygamberlerin kavimlere gönderildiği yani Tevhid mesajının henüz daha evrenselleşmediği bir süreçte Hz. İbrahim bûyük merkezleri, toplulukları ziyaret ediyor, aralarında iletişim kuruyor bütün bölgeyi tanıyordu.
O bir kavim, topluluk içinde kalmıyor, bölgeyi geziyor hatta döneminin medeniyet merkez leri ve yöneticileri ile muhatap oluyordu.
Hz. İbrahim'in yaşa- dığı ve gezdiği bu yerler o kadar hayatidir ki günümüz dünyasına hakim güçlerin, medeniyetlerin bile buralardan dikkatlerini kaçırmadıklarını, uluslar arası güç mücadelesinin yine halen buralarda sürdüğünü görmekteyiz. Günümüz dünyasında súper güç olan ABD, eski soğuk savaş döneminde ve günümüzde SSCB ve AB, 19. yüzyılda etkin olan Birleşik Krallık vb. bütün etkin güçler dünya etkinliğinin bu Bereketli Hilal denilen büyük Ortadoğu topraklarından geçtiğini bilmekte, ona göre ilgi ve alakalarını hiç kesmemektedirler ve halen de kesmiyorlar.
Din, bütün bir toplumsal yapıyı tanımlayıcı, norm ve istikamet verici, kültürel anlamları toplumun hayatına aktarıcı bir işleve sahiptir.
Soyut değerler din sayesinde sistemli biçimde kurumsal bir niteliğe büründürülerek toplumsal hayatın ana yapısının belirlenmesi ve şekillendirilmesi sağlanır.
Gündelik hayat içindeki problemlerin çözümünden yaşanacak yeni durumların yapılandırılmasına kadar giden bir anlam-değer sisteminin kurulması ve "bu soyut anlam ve değerlerin toplumsal hayatın dokular içinde tecessum etmesi dinin çok önemli ve ilk başlarda fark edilmeyen işlevlerindendir.
İslamiyet açısından bakıldığında toplumun yeni zihniyet kazanmasında en önemli işlev "vahyindir". İslam toplumunun temel değer kaynağı Kuran'dır.
Kur'an sayesinde İslam toplumunun değerleri oluşmuş ve şekillenmiştir.
Kurulan yeni İslam toplumunu fikren ve zihnen değiştiren değerler Kur'an ile bireylerin zihnine süreç içinde yerleşmiştir.
Peyderpey inen ayetler, Hz. Peygamberin Kur'an'ı hayatın merkezine alışı, bütün vakit namazlarında Kur'an'ın sürekli okunarak hatırda
tutulması yeni toplumsal yapının oluşmasında vahye temel
belirleyicilik özelliği kazandırmıştır.
Kur'an yeni toplumun adeta KALBİ olmuştur.
Sayfa 41 - Sözleşme Kültürü ve İlk Müslüman Toplum Mustafa ArslanKitabı okudu
Dinin bu işlevini İslamiyet'in geldiği donemle su şekilde örneklendirebiliriz İslamiyet gelmeden Cahiliye Arap toplumunda Allah inancı vardı.
Yukarıda belirtildiği gibi eski dönem den bazı İbrahim'i ilke ve prensipler de söz konusu idi.
Ancak süreç içinde değişen ve şirke bulaşan bir anlayış hakim oldu.
Bu anlayışa göre evrene hakim
Sayfa 37 - Yani Kureyşin ilahları zaman ve mekanla kayıtlı idi. İslamiyet'in gelişi ile gerçek ilahın zaman ve mekana sığmayacak bir nitelikte ve âlemlerin tümünün hakimi oldugu inancı hakim kılındı.Kitabı okudu
Bir Din ya da Dindarlık kolektif olarak gelişmeksizin toplumsal olarak aktarılmaksızın ve kültürel anlam kalıpları-
Mitler, ritüeller, doktrinler olmaksızın var olamaz.