Dünya fizik hayatı, beşer varlıklarını öylesine kendi sine bağlayabilen bir illüzyon ki, beşeriyet bir kollektif sarhoşluk içerisinde, cehalet ve genlik içerisinde çırpın maktadır. Ve kör bir dünya hayatı, insanlara daha fazla sını da veremezdi.
Maddeye doymadan, Ruh’a susamayan insanoğlu, bu ikinci sürece girdiğinde, işte o zaman gerçek benliğini ve kişiliğini edinebilmektedir, ölüm ve ölüm ötesi âle mi bilmek ve bunların icaplarına göre yaşamak, insan ları komple bir değişikliğe uğratmaktadır. Bu yüzden, genellikle bütün dinlerde ve mistik ve felsefî öğretilerde, öte âlem ve dünya ilişkisi sürekli işlenmiş ve sebep- sonuçları yorumlanmıştır.
Yaşamak denilen olay, sanıldığı kadar basit ve ge ne sanıldığı gibi, süresi, gününü gün etmekle doldurula cak kadar hafif bir konu değildir. Bu düşünce ile yaşa yanlar, nice yaşamlarını verimsizleştirerek, bu dünya okulu’na sürekli bağlı tembel ve geri varlıklar hâline düşmektedirler. Onlar, kendilerinin tutsaklarıdırlar, ki kendilerini bilmeleri, nefsaniyet ve cahillik döngülerin den çıkmaları olmaktadır.
öte âlem, daha yüksek evrim mertebelerine geçiş için, bir 'geçit' yeridir. Kişi bu dünyada, nice bilerek ve erdemli yaşamaktaysa, öte âlem'deki yeri de öylesine yüksek ve verimli olacaktır. Bunun tersi ise, dünya mad delerine bağlılık ve öte âlem’in en altlarındaki olanca sıkıntı ve ızdıraplar dolu çırpınışlar demektir. İnsan, kendi kaderini, kendi eylemleriyle gene kendi yazmakta ve sonuçlarına da katlanmaktadır.