Bir öğretmen olan John Holt, erken yaştaki çocukların fiili tecrübe yoluyla nasıl öğrendiklerini tatlı bir dille anlatmıştır. Bunu yaparken tüm öğrenme biçimleri için bir model sunmaktadır:
"Çocuk meraklıdır. Şeylerden anlam çıkarmak ister, onların nasıl çalıştığını, nasıl ehliyet kazanıp kendisini ve çevresini kontrol edeceğini ve başkalarında gördüğü şeyleri nasıl yapacağını öğrenmek ister. Açık, alıcı ve algılayıcıdır. Çevresindeki acayip, karışık ve karmaşık dünyaya kendini kapamaz. Onu yakından ve dikkatlice gözlemler, ondaki her şeyi içine almak ister. Deneycidir. Yalnızca çevresindeki dünyayı gözlemlemekle yetinmez, onu tadar, ona dokunur, onu kaldırır, eğer ve kırar. Gerçekliğin nasıl işlediği öğrenmek için onun üzerinde çalışır. Cesurdur, hata yapmaktan korkmaz. Sabırlıdır. Belirsizliğe, karışıklığa, cehalete ve muallaklığa kayşı olağanüstü derecede hoş görülüdür. Her hangi bir yeni durumdan ani bir anlama sahip olmak zorunda değildir. İsteklidir ve anlam ona gelene kadar bekleyebilir -hatta genelde olduğu üzere anlam kendisine çok yavaş gelse de.”
Onun görüşüne göre, çocuklar doğal bir şekilde öğrenirler ta ki biz onları o öğrenme biçiminin dışına çıkmaları için eğitene kadar.
John Holt (1969) How Children Kesen NY:Pişman, s.184-185
Motivasyonun detaylı bir incelemesi, insanları sahip oldukları en değerli şey olan yaşamı onun için terk etmeye şevk edecek derecede güçlü olan şeyin ne olduğuna bakmamızı gerektirmektedir.
Bir yabancının hayatını kurçarmak için kendi yaşamını bilerek feda eden kişilerin sayısı son derece azdır. Az sayıda insan sevdiği için kendi yaşamını feda eder, genelde anneler çocukları için yaşamlarından feragat ederler. Çoğu durumda yaşamlarını isteyerek feda edenler insanlar (ki onlara genelde aziz veya şehit denir), Tanrı'ya inançlarından ötürü bir şekilde
yaşamlarını feda eden kimseler olmuştur. Onlar Tanrıya duydukları ortak sevgiyi korurlar ve gönüllü olarak yaşamlarını O'na adarlar.
Bu, fiziksel yaşam ihtiyacını bile aşan, motivasyonun en yüksek derecesi olarak görünmektedir. Buna karşın psikologlar bunun sözünü dahi etmezler, bunu incelemek girişiminde pek bulunulmamıştır.
Gebelikten yirmi bir gün sonra, rahim hücrelerden oluşturduğu ince bir kavis şeklini aldığında ilk kalp atışı başlar. Bir an kalp atışı olmaz, sonra ayrı bir kalp atışı olur. Kalp atışına ne yol açmaktadır? "Elektrik" doğru ama sorunun tam yanıtı değildir. Yirmi bir günde elektrik akımı nasıl başlamaktadır? bir tohumun çatlamasına yol açan şey nedir? Ortada sadece bir cansızlık varken, tohum çatladığında birden hayat fışkırmaktadır. Toprak ve suyu öne sürmek de yeterli bir yanıt olamaz. Kalp atışını motive eden ve bitkinin serpilmesini sağlayan şey nedir? Psikoloji bunun cevabını verememektedir.