Vükelâdan biri hiçbir lisanda iki satır yazı yazmak bilmeyen bir adamı tutar sefarete gönderir, menâsıb-ı divaniyeye tayin eder. Haydar Efendi gibi, Kamil Bey gibi, Zat-ı Şahane sadakat ve dirâyetinden emin olduğu bir adamı telgraf idaresine tayin eder, onda bile muhafazasına muktedir olamaz.
İstiklal buna mı derler? Yok, yok, ne vakit Meclis-i Şura-yı Ümmet açılır, ne vakit herkes hürriyet meydanlarında ispat-ı liyakata muktedir olur da her idare ehlinin eline geçerse, işte o zaman her memur vazifesi dairesinde harekete başlar, o vakit Avrupa şöyle yapacak, falan böyle gidecek gibi tehditler zâil olur, o vakit o istiğnâların, o tekebbürlerin arkası kesilir. Zat-ı Şahane de istiklal-ı meşrûanın lezzetini bulursa o zaman bulur.
"Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetden Çekildik izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükûmetten"
Diyerekten bir karşı çıkışla seslenmişti bizlere.Yaşanılan hayatta yaşanan durumda düzgün gitmeyen bir şeyler varsa karşı çıkmak gerekiyor.Bizde eleştiri tek taraflı olarak yapılırdı.Ta ki Tanzimat aydınlarından Namık Kemal Bey'e kadar.Namık Kemal bizim zaviyemize bizi incitmek pahasına karşı çıkar.Çünkü düzeltmenin en incelikli hedefi sert muhalefettir.Kemal bunu çok iyi yapar.Gerek yazdıkları gerek tiyatroları ile bir asrı kapatıp bir asrı açan Fatihi bir eda ve rikkatle hareket etmiştir.Muhalefet demek her doğruyu yanlışa sevk etmek demek değildir.Yapılan yanlışları da doğruya çevirmektir.Bunun da yolu bir şeylere karşı çıkarak, haksızlığı haykırarak ve dimdik bir duruşla olur.Namık Kemal bizdeki münakaşa kültürünü münazara ferahlığına çevirebilmiştir.Zira hakikatin ışığı fikirlerin çarpışmasından meydana gelir.Tek doğru bana ait doğruysa büyük yanlış yanıbaşımda bekler.
Sürgünde Muhalefet Namık Kemalle başlar.