Yılmaz Güneyin 72-73 yılları arasında selimiye cezaevindeyken kalın bir deftere kaba hatlarıyla, rastgele sahne sıralamasıyla yazmış olduğu onlarca film hikayelerin arasındadır Sürü. Kendisinin söylemiyle "Günün birinde bu kadar ünlü olacağından, sinema tarihimizde bir dönemeç noktası oluşturacağından, uluslararası değerde ödüller kazanacağından habersiz, yıllarca defter sayfaları arasında sessiz sedasız kaldı"
Sürü yoğun olarak doğu illerimizde yaşanılan bir çok sorunları gün yüzüne çıkartıyor. Kan davaları, kadınların kısıtlanması, ataerkil aile yapısı, feodal düzen ve bir çok gericiliği konu ediniyor. Sürü bütün gerçekleri çok sert bir şekilde acımasızca yüzümüze vuruyor.
Siyasi bir boyut da taşıyan Sürü feodal yapıyı ve kapitalist sistemi eleştiriyor ve kurtuluş yolunu bize genç bir çocukla anlatıyor.
1979 yılında Sürü'ye hayat veren Yılmaz Güney fikrimce Türk sinemasının en başarılı filmlerinden birini armağan etmiştir bize.
En sevdiğim kısım ise şöyle cereyan etmektedir; bir motoru ilk kez çok yakından, toprağı altüst ederken görürüz; toprak kaynar, toprak açılır. İlk defa böyle bir şeye tanıklık eden Hamo büyük bir şaşkınlıkla izler makinayı. Bu, parçalanan feodal kır ilişkilerinin ifadesi olarak değerlendirilmelidir. Tarımda makineleşme bir şeylerin artık değiştiğini ifade etmektedir.