Tahrir Vazifeleri 7

İsmet Özel

Tahrir Vazifeleri 7 Posts

You can find Tahrir Vazifeleri 7 books, Tahrir Vazifeleri 7 quotes and quotes, Tahrir Vazifeleri 7 authors, Tahrir Vazifeleri 7 reviews and reviews on 1000Kitap.
Bugün yine Hadis-i Şerife uyarak ve öne­mine binaen "Hikmet mü'minin yitik devesi­dir, onu gördüğü yerde alır" diyoruz. Ama bugün de bu gerçeği kavrarken ihmal ettiği­miz, savsakladığımız bir husus var: Bilen ve bilinen arasındaki ilişki sanki mekanik bir tarzda kurulabilirmiş ve biz kendi "ne'liği­miz"i gözönüne almadan bilgiyle, düşüncey­le objektif bir ilişkiye geçebilirmişiz gibi bir tutum içindeyiz. Doğrusu hikmetle birlikte kendimizi de bulacağımızı, kendilik bilgisine ermeden karşılaşacağımız herhangi tür­den bir bilgiyi ehliyetle temessül edemeye­ceğimizi, özümseyemeyeceğimizi gereğince anlayabilmiş değiliz. Son çağda devemizi, hikmeti kaybettiğimizde, üzerinde biz de vardık. Kendimizi bulmadıkça devemiz ele geçmeyecek, devemizi bulmadıkça kendimi­ze gelemeyeceğiz.
Eğer insan hayatı teknolo­ji ve piyasa arasında kurulan koalisyonun sultası altındaysa ve insanlar eşyayı (gücün, refahın) bir işareti saydıkları halde, eşya in­sanın (kimliğini, kişiliğini) işaret etmiyorsa toplum hayatında yapısal bir baskı ve şiddet yürürlüktedir.
Reklam
Ucunda ölüm olan her şe­yi ciddiye almak zorundayız. İnanılan "şey" bizim için benimsenebilir nitelikte olmaya­bilir. Yine bir şey uğrunda ölündüyse o şey­de dikkate değer ve yeniden ele alındığında insanlık için öğrenilecek bir husus hep var­dır.
Eğer inanç dil ile ikrar edilmekle tamamlanabilseydi inancı da bilinci anladığımız gibi anlayabi­lirdik. Ama inancın inanç olabilmesi için kalp ile tasdik edilmesi gerektiğini biliyo­ruz. Bir insanın dil ile ikrar ettiği "şey" üze­rinde konuşabiliriz; ama kalb ile tasdik etti­ği üzerinde değil. Tasdik edilen ne ise onu biz de kalben tasdik edebiliriz.
muhteşem (Sadaka­tin sağladığı bütünlük sahiciliğin teminatı­dır.)
Biz veya bir başkası inanmasa bile doğru doğruluğundan bir şey kaybetmiyorsa kim doğrudan haberdar olduğuna kanaat getirmişse dışındakini ikna etme hakkına sahip sayılır. İnanılan "şey"in önemine ağır­lık vermekle beraber inandırmanın önemine ağırlık vermeye başlarız. Bizim o "şey"e ne kadar inandığımız ikinci derecede kalır. Buradan şöyle bir aforizmaya kadar uza­nabiliriz: İnandırmak inanmayı bozar. Bo­zulma önce inandırma çabasına kalkışanda baş gösterir. Çünkü inandırmayı deneyen kimse inanılmasını istediği "şey"i kabul edebilecek bir biçimde sunma zorunluluğunu duyacaktır. Dolayısıyla kendi inanış daya­naklarını ilk sıraya koymayı değil, inandıracağı insan veya insanların beklentilerini karşılayacak bir "ambalaj" sağlamayı düşünür. Bu ambalajın ise inanılacak şeyin aslı­na sadık kalması imkansızdır. Eğer inandır­ma başarıyla sonuçlanırsa inandırılmış du­ruma düşen kim olursa olsun inanca kavuşmuş olmaz ve sadece yanılsama ile sahicilik arasında bir ayırım yapamayacak duruma düşmüş olur.İnanmış olmanın ve inanıyor durumda yaşamanın yalnız başına değer sayıldığı or­tamda ise bozulma baş göstermez. Sadaka­tin sağladığı bütünlük sahiciliğin teminatı­dır. Eğer bir kimsenin inandığı şeyin yanlış, ve fakat bu inanışta bir samimiyet olduğunu anlamışsak orada "inanılmaya değer bir şey" bulunduğunu da zımnen itiraf etmiş oluruz. İnanıştaki doğruluk inanılan "şey"in doğruluğuna delil olur. Görürüz ki inancı arayan onu yalnızca inananda bulabilir, inandıranda değil.
İnsan olmaya (ve ölmeye) doğrudur. Vahim olan bundan kaçamayışı, kaçtığı za­man ise hangi tehlikeyle yüzyüze geldiğini farkedemeyecek bir cehalete gömülüşüdür.
Reklam
zımbabwe
Bugün yine Hadis-i Şerife uyarak ve önemine binaen "Hikmet mü'minin yitik devesidir, onu gördüğü yerde alır" diyoruz. Ama bugün de bu gerçeği kavrarken ihmal ettiğimiz, savsakladığımız bir husus var: Bilen ve bilinen arasındaki ilişki sanki mekanik bir tarzda kurulabilirmiş ve biz kendi "ne'liğimiz"i gözönüne almadan bilgiyle, düşünceyle objektif bir lişkiye geçebilirmişiz gibi bir tutum içindeyiz. Doğrusu hikmetle birlikte kendimizi de bulacağımızı, kendilik bilgisine ermeden karşılaşacağımız herhangi türden bir bilgiyi ehliyetle temessül edemeyeceğimizi, özümseyemeyeceğimizi gereğince anlayabilmiş değiliz. Son çağda devemizi, hikmeti kaybettiğimizde, üzerinde biz de vardık. Kendimizi bulmadıkça devemiz ele geçmeyecek, devemizi bulmadıkça kendimize gelemeyeceğiz.
Sayfa 62 - çıdam yayınları, birinci baskı, nisan 1993, cağaloğlu
Bid'at, bilgide dayanak bulmadığı halde ihdas edilen hal ve hareket; hurafe ise bilgideki dayanağı ile olan irtibat kaybedildiği halde hala ifa edilen hal ve harekettir.
Sayfa 60 - çıdam yayınları, birinci baskı, nisan 1993, cağaloğlu
147 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.