"Yeryüzünün en büyük dâhilerinin yolu en az bir kere akıl hastanesinden geçmiştir,fakat tarih onların kahramanlıklarını yazar nereden geldiklerini değil..."
Evlenip çoluk çocuğa karışmak, toprağa tohum salıp yeşilliğe karışmaktan farklıdır tabii. Ya da basit ifadeyle çocuk yetiştirmek tarlada patates yetiştirmek değildir. Her ne kadar basit bir dilek ve arzu cümlesi gibi dursa da çoluk çocuğa karışmanın yükü gerçekten ağırdır. Evlilik, doğmamış çocukların da kaderini belirler. Evlilik için verilen karar aslında doğmamış çocuklar için de verilen bir karardır. Sorumluluk bu kararla başlar ve sürer çünkü dünyaya gelen çocukla beraber özen, sevgi ve emek vakti geldi demektir. Öyle ki, iyiyi, güzeli, mükemmeli sevmek zor iş değildir oysa tersi bir durumda örneğin evlat kötü bir genetiğin pençesinde dünyaya geldiği durumlarda da sevebilecek, şefkat gösterebilecek yürek ister, şansa, kadere lanet okuyan değil sessizce kabullenecek, bağrına basacak mantık ister. Çocuğu kötü bir genin hışmından, kalpten bir sevginin kurtarabileceğini bilmeyen çok insan var yeryüzünde....
Eğer birisini koşulsuz seversen, art niyetsiz, saf, hatta zamansız - mekansız, annen gibi, evladın gibi... Hiç kuşkun olmasın, bir gün sevgin, sevdiğini koluna takar sana getirir.
"Herkesin bir gideni vardır, içinden bir türlü uğurlayamadığı..." demiş T. Uyar. Arkadaşlar, dostlar, akrabalar, sevgililer... gidiyor tabii. Zaman öğütüyor ilişkileri. Olgun bir beyinle, kalender bir yürek kaldı zannediyorsun geride, oysa gün geliyor anlıyorsun ki gidenlerden birisi sessizce kapatmış gönül kapını. Ve sen ilişkilerini, dostluklarını farkında olmadan yalnızca aklınla yaşamaya başlamışsın. Anlayamadığın ise, aslında bütün değilsin artık, yarım kalmışsın, eksiğe düşmüşsün, kusura bakma ama biraz da kalpsiz olmuşsun.
"Yeryüzünün en büyük dâhilerinin yolu en az bir kere akıl hastanesinden geçmiştir fakat tarih onların kahramanlıklarını yazar, nereden geldiklerini değil..."