Ama bu kalabalığın içinde yan yana oturan üç öksüzün telgraf aygıtından gelecek cevap için bekleyişi sürdükçe, sanki gittikçe daha büyük bir yalnızlığa gömülüyorlarmış gibi bir duygu uyandı içlerinde.
Bir süre üç çocuk öylece donup kalarak turuncu ışıltıya ve duman demetlerine baktılar; gördükleri şey yüzünden yitirmiş oldukları bütün şeyler bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti.
Cinayetten aranmakta olan Violet, Klaus ve Sunny kimliklerini gizleyerek yine yanlış bir GİT kısaltmasının (Gönüllü İyileştirici Tontonlar/Volunteers Fighting Disease) peşine düşüyorlar. Stres seviyesi ve talihsizlikler gerçekten her kitapta artıyor, ölüme her zamankinden çok yaklaşıyorlar. Ama kardeşler de bu koşullar sonucu değişim geçiriyorlar, olaylarla ilgisi olmayan masum insanlara zarar veriyorlar. Önce Kont Olaf'ın yardakçıları, ardından bilincini kazandıktan sonra Violet tarafından, Baudelaire kardeşlerin kötü insanlara dönüşüp dönüşmediği sorgulaması yapılıyor. Niyetleri farklı elbette, ancak davranışlarının dış dünyadaki etkileri Kont Olaf ve takımınınkilere çok benzer.
Kont Olaf'ın Violete olan acımasızlığı benim kanımı dondurdu resmen. Küçük kardeşler böyle kötü insanların arasında yaşamak için cidden çok çaba sarf ediyolar. Ben bile okurken biran önce bitsin istedim..
Baudelaire kardeşlerin başından geçen talihsiz olayların yanında bu sefer de aile geçmişine yönelik araştırma yaparken gerçekleşen olaylar, Kont Olaf’ın hain planlarından kaçışın anlatıldığı serinin devam romanı. Okuması keyifli, sürükleyici bir seri.