Şu hâlde İnsân-ı Kâmil, sırf Semâ [Rabb] ile kâmil bir uyum içinde bulunmasının sonucu olarak, avâm ile her bakımdan uyumsuzluk içindedir. Onun davranış biçimi herkesin kabûl ettiğinden o kadar farklıdır ki bu onu "normal" beşerî cemiyetin dışına atar. O "anormal"in tekidir, çünkü kâmil bir uyum içinde bulunduğu Yol'un [Tao'nun] kendisi de, avâmın bakış açısından, acâyib ve "anormal" bir şeydir, o kadar "anormal"dur ki avâm bunu eğlenceli ve gülünç bir şeymiş gibi görür. Lao-Tzû'nun da dediği gibi:
Alt tabakadan biri Yol'dan [Tao'dan] söz edildiğini duyunca kendini tutamaz güler. Eğer böyle bir kimse buna gülmemiş olsaydı Yol [Tao] zaten saygı gösterilmeye değmezdi.
"Kutsal İnsan" [İnsân-ı Kâmil] katı bir biçimde sabit bir zihne sahip değildir. O, diğer insanların zihinlerini kendi zihni kılandır. (O der ki) "Ben hayra hayr muamelesi yaparım. Ama şerre de hayr muâmelesi yaparım. (Böyle bir tutum takınmamın) sebebi Fazilet'in (yani Tabiat'taki her şeyin) mahzâ hayr olmasıdır. Dürüst de dürüst muamelesi yaparım. Fakat dürüst olmayanlara bile dürüst muamelesi yaparım. (Böyle bir tutum takınmamın) sebebi Fazilet'in (yani Tabiat'taki her şeyin) dürüst olmasıdır. Şu halde, bu alemde yaşarken, "kutsal insan" [İnsân-ı Kâmil] esnek bir tavrı muhafaza eder, ve kendi zihnini de her şeye karşı "karmaşalaştırır". Sıradan insanlar [avam] ise (eşyâ arasındaki farkları teşhis edebilmek için) gözlerini ve kulaklarını zorlarlar. "Kutsal insan" ise, tersine, her konuda küçük bir çocuk tavrı takınır.
Bunun içindir ki İnsân-ı Kâmil kendisini Adem-i İcraat İlkesi'ne tâbi kılmıştır [yani kayıtsız şartsız bir teslimiyet içindedir.] Kelimelere başvurmadan öğretir. Onbin-Nesne [Kesret] zuhur eder de o bununla hiç övünmez. Ürettirde ürettiklerine sahip çıkmaz. [Karşılığında hiç] bir şey beklemeksizin fâildir. Eseri kemâle erince de artık onunla ilgilenmez. İlgilenmediği içindir ki eseri sürüp gider.
Ne kadar tuhaf ve paradoks gibi görünürse görünsün, sırf "hiçbir şey yapmadığı" içindir ki her şeyi yapan Tao'dur. Biz belirli bir maksatla bir şey yapmak için gayret sarf ettiğimiz zaman ümid ettiğimiz o şeyi yaparız ama işte o kadar, ondan başkasını yapmış olmayız. Bundan ötürü beşerî faaliyetin alanı, dâima bilinç ve maksat tarafından değişen mertebelerde sınırlandırılıp belirlenmektedir. Tao'nun faaliyeti ise beşerinkinden tümüyle farklıdır.
Tao, Adem-i İcraat'a uygun olarak iş görmektedir. Bundan ötürü de hiçbir şeyi icra edilmemiş bırakmamaktadır.
Bilginin en son sınırı nedir? Bu, "ezeldenberi hiç bir şeyin aslâ mevcûd olmamış olduğu" şeklindeki görüşün temsil ettiği merhaledir. İşte bu, [Bilgi'nin], buna hiçbir şeyin eklenemeyeceği en uç sınırıdır.
(Aynı bir Rüzgâr) Onbin Nesne üzerinde farklı biçimlerde esmekte ve kovukların kendilerine özgü seslerini üreterek bunların her birinin bu özel sesin bizzât kendi sesi olduğunu vehmetmesine yol açmaktadır. Ama gerçekte (kovukların) çeşitli sesleri(ni) üreten kimdir?