Çünkü biz ancak yeryüzündeyken, gün ışığındayken bir avuç titrek, ne dediği anlaşılır ezgiyizdir, derinlere inince yeniden karanlık fısıltılara, karmakarışık mırıltılara, yarım kalmış sayısız öyküye dönüşürüz.
Babamın ölümünden sonra annemin kendisini kolayca toparlaması, içimi ona karşı gizli bir kızgınlıkla doldurmuştu. Annemin babamı hiç sevmemiş olduğunu düşündüm, babam hiçbir kadının yüreğine yerleşemediği için hiçbir gerçeğin içine girememişti, bu nedenle de sonsuza dek yaşamın kenarında kalmaya, yarı gerçek bölgelerde, var olmanın kıyılarında dolaşmaya mahkum olmuştu.
Kendimize yeterli olmaya, yeni bir yaşam ilkesi geliştirmeye, yeni bir çağ yaratmaya, dünyayı yeniden kurmaya kararlıydık, küçük ölçekte elbette, yalnız kendimiz için, ama kendi zevkimize ve seçimimize uygun olarak.