Çocuklarda çok sık rastlanan bir olay vardır. Onlara birşey yapmasını veya yapmamasını öğütlediğimizde belki de emrettiğimizde bizim söylediğimizin tam tersini yaparlar. Yapılmaması gereken durumun daha büyülü, davetkar bir havası vardır onlara göre. Bu durum büyüklerde de zaman zaman baş gösteriyor. Kitapta buna şahit oluyoruz. Şehirden uzakta bulunan bu kaleye ilk gelen askerler hemen gitmek istiyorlar. Gitme istekleri onaylanınca bu kadar kolay gitmelerine inanamayıp kalmaya karar veriyorlar.
Bir umut onlardaki. Tek bir ışıkta bile amaçlarının gerçekleşeceğine inanıyorlar, düşman gelemese bile...
Yazar öyle güzel betimlemiş ki kaledeki bekleyişi ben de kalede gelmesi beklenen düşmanı bekledim. Kalenin duvarları, damla damla akan su sesini, yeni tabyayı görür gibi dürbün ile uzaklara her seferinde bakan benmişim gibi hissetti, yaşadım Bastiani Kalesini.
Bekleyişimiz hayatta hep devam ediyor. Ufak bir umut bizi amacımıza daha da yaklaştırıyor. Hayattaki diğer amaçlarımızdan dahi vazgeçebiliyoruz. Olmayacağını bile bile. O bekleme ümidi diri tutuyor bizi. Olmasa da mücadele ettik düşüncesi tam da Tatar Çölü kitabının anlamak istediğini duyular.
Keyifli okumalar :)